Devrimci çalışma Gramsci’nin “aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği” olarak formüle ettiği bir denklem içinde yürütülür. Bir yanda devrimcilerin kendi belirlemediği ulusal ve uluslararası konjonktür mücadelenin dinamiklerini şekillendirirken diğer yandan da SEP olarak görevimiz bu denklemleri alt üst edecek şekilde emekçi kitlelerin devrimci önderliğini inşa etmektir. Bu çerçevede Türkiye ve dünyayı etkileyen gelişmeler, hem parti çalışması üzerinde etkide bulunmasıyla hem de partinin bu gelişmelere dair devrimci politikalar üreterek işçi sınıfı siyasetinin güncele uyarlama gereğiyle ele alınmalıdır.
- Parti konferansının öncesi ve sonrasındaki dönem açısından ülke siyasetinin belirleyici meselesi, toplumsal muhalefetin AKP/Erdoğan rejiminden kurtulma isteği ve bu isteğin gerçekliğe kavuşamaması karşısında yaşanan karamsarlık halidir. 2023 ortasında gerçekleşen genel seçimler, Millet İttifakı denilen burjuva muhalefet önderliği tarafından Erdoğan’dan kurtulmanın kesinleşeceği tarih olarak ilan edildi. Ancak kimlik ve kültür kamplaşmalarını geriletecek bir mücadele yaratılamadığı için AKP bütün aksi koşullara rağmen ittifakını genişleterek ve kimlik kamplaşmalarını güçlendirerek seçimi kazanmayı başardı. Bugün AKP’ye destek veren yoksul muhafazakar emekçilerin siyasi tercihlerinin değişmeyeceği yönlü kötümserlik geniş kitlelerde etki kazansa da partimizin sınıf eksenli bir mücadelenin kimlik kutuplaşmalarının asıl panzehiri olduğu tespiti geçerliliğini korumaktadır. Sokağı, mücadeleyi kötüleyen; seçim sonuçlarının çeşitli burjuva partilerin seçmen sayısının aritmetik olarak toplanmasıyla değişeceği iddiasındaki burjuva muhalefet sınıfta kalmıştır. Laik yaşam tarzı, Kürtlük, Alevilik, LGBTİ gibi konular geniş kitleleri dönüştürücü bir güce sahip değil. Toplumun örgütsüzlüğü, mücadele araçlarının kıtlığı, var olan sendikal örgütlerin iktidar ve devlet güdümlü olmasalar bile etkisizliği bugünkü AKP iktidarının devam edebilmesinin gerisindeki siyasal faktörlerdir. Bu çerçevede SEP önüne yoksul muhafazakar emekçilerin örgütlenmesini hedef olarak koymaktadır.
- 2023 seçimlerinin alenileştirdiği ve etkisi devam edecek diğer bir önemli siyasal gelişme de dünyada esen milliyetçi rüzgarların Türkiye’de de karşılığını bulmasıdır. Küresel ölçekteki belirleyici bir meseleye dönüşen göçmen karşıtlığı Zafer Partisi’nin yükselişini mümkün kılmıştır. Ne yazık ki laik milliyetçiliğin en büyük alıcı kitlesi AKP karşıtı gençler arasında çıkmakta; bu fikirlerin etkili sosyal medya fenomenleriyle siyasal hegemonyası artmaktadır. Sosyalist sol, kimlik siyasetine angaje olduğu ve dolayısıyla kendisi olmaktan çıktığı ölçüde ideolojik hegemonyasını kaybetmektedir. Bu durumdan en kazançlı çıkan laik milliyetçilik olmuştur. Seçim sonrasında Millet İttifakı’nın parçalanmasının mimarı olan İyi Parti itibar kaybı yaşasa da Ümit Özdağ ve partisi boşluğu doldurmak üzere hazırdır.
- Seçim sonrasında ülke ekonomisi uzun süredir etkisi altına alan hayat pahalılığı sıçrama yapmıştır. Erdoğan, düşük faiz aracılığıyla tüketim harcamalarına dayanan ekonomik büyüme modelinin tıkanmışlığını seçim sonrasında kabul ederek neoliberal politikaları uygulamak konusunda katı ve istikrarlı Mehmet Şimşek yönetimini ekonominin başına getirmiştir. Emekçi düşmanı uygulamalarla ekonomik krizin atlatılması politikası yerel seçim sonrasında asıl içeriğine kavuşacaktır. Ancak şimdiden emekçi halkın alım gücü yok edilmiş; emekliler sefalete sürüklenmiştir. Halkın hayat pahalılığına karşı öfkesine rağmen emekçiler açısından ekonomik kötü gidişat ülkenin baş gündemi olamamaktadır. CHP, patron yanlısı politikalara bağlılığını terk edecek değildir; nitekim parti başkanının değişmesiyle bu konuda bir politika değişimi yaşanmamıştır. Sosyalist örgütlerin ve Kürt ulusal hareketinin önderlik ettiği sendika ve kitle örgütleri olan KESK, DİSK, TMMOB, TTB ise yokları oynamaktadır. Bu koşullarda da ülke talancılara kalmakta; AKP’yi yoracak emekçi halkın yakıcı sorunları gündem edilememektedir.
- Emekçi halka yönelik saldırıların attığı konjonktürde partimiz sosyalist partilerin birleşik mücadele cephesini örgütlemek için birçok görüşme gerçekleştirmiş ancak sosyalist solun böyle bir gündemi olmadığı acı şekilde açığa çıkmıştır. TİP sosyal demokratik adaptasyonu ile bırakalım AKP’ye karşı bir mücadelenin önderliğini yapmayı, tutuklu milletvekilinin serbest kalması için bile yeterli canlılık ve iradeyi göstermekten uzaktır. TKP, EMEP, Sol Parti gibi partiler de gerek içerikleri gerekse de üye yapısı ve mücadele anlayışları ile mücadelede ön açacak yapılar değiller.
- Sosyalist solun uzun dönem sonrası en geniş katılımlı bir araya gelişi seçim gündemiyle olmuş ancak bu birliktelik bile bir ortaklaşmaya dönüşememiştir. TİP, TKP, Maçoğlu, Dem Parti, EMEP gibi aktörlerin birbirine çelme atma çabası içinde oldukları sosyalist tabanda rahatsızlık yaratmaktadır. Sosyalizm iddialı bu yapılanmalar, gerçekte reformist örgütlerdir ve sosyalistlerin temsili adına çok kötü örnekler sunmaktadırlar. Sekterlik içindeki sosyalist solun en büyük düşmanı kendisidir. Elindeki sendika ve kitle örgütlerini işlevsiz kurumlara dönüştürürsen, ortak bir fiili mücadele/kampanya örgütleyemezsen, faşist terör karşısında bile bölünür ve kendi ayağına sıkarsan kaybetmeye mahkum olursun.
- Bütün bu temel doğruların kavranamaması ideolojik yenilginin tezahürüdür. Sosyalist hareket Bolşevizmden kopmuş ve iki ideolojik kutbun hegemonyasına girmiş durumdadır: Bir tarafta Kemalizme diğer tarafta Kürt ulusal hareketine teslimiyet içerisindedir.
- Muhalefet cephesinin en güçlü aktörlerinden DEM Parti, baskının yanı sıra siyasi ve örgütsel bir açmaz da yaşamaktadır. Bir yandan ulusal strateji askeri ve siyasal açılardan doğal sınırlarına ulaşmakta diğer yandan da Kürt ulusal hareketi içerisinde liderliğin kimde olacağı konusu alttan alta sorun olmaya devam etmektedir. Geçmiş seçim dönemlerinde AKP’den kurtulmak adına CHP’ye verilen destek mana ve seçmen kaybına yol açmıştır. Diğer tarafta AKP’ye seçim kazandıran parti konuma düşmek ihtimali siyasi sıkışmışlığı getirmiştir.
- Ülke siyasetinin belirleyici ittifakı olan AKP-MHP bloğu yerel seçimler sonrasında gerilimlere gebedir. Ekonomik kriz ve kötü yönetim örneklerinin sağ seçmen tarafından bu sefer AKP’ye fatura edilmesi söz konusudur. Bu şartlar altında AKP ve MHP arasında büyük bir kavga yaşanmasa bile devlet aygıtı içerisinde MHP kadroları ufak ufak pasifize edilmesi beklenti dahilinde olmalıdır. AKP iktidarının yerel seçimler sonrası dönemde yeni ittifak arayışlarına girmesi muhtemeldir. Genel seçim sonrasında siyasi yörüngesini değiştiren İYİP, seçimler sonrasında AKP ile ortaklık için devreye girebilir. Böylelikle genişletilmiş yeni bir milliyetçi cephe söz konusu olabilir. Diğer uçtaysa AKP’nin sözümona fabrika ayarlarına dönerek daha liberal bir yönelimi gündemine alması vardır.
- Egemen sınıf hattındaki bir diğer gelişme de Erdoğan’ın yaşlanmasına binaen Erdoğan sonrasını şekillendirmek adına AKP içindeki kliklerin kavgasının şiddetlenme eğilimidir.
- AKP iktidarı, büyük oranda Erdoğan’ın kişisel karizması ve siyasal önderliğine dayanmaktadır. Siyasal İslamcılığın toplumsal desteği, Fetö darbesi ve tarikatların yolsuzluklarıyla büyük oranda zayıflamıştır. Ancak İslamcı yaşam tarzını dayatma isteğindeki AKP, iktidar gücüne dayanarak laiklik konusunda önümüzdeki dönemde daha hızlı adımlar atmaya girişecektir. Laiklik gündemi canlı bir mücadele başlığı olarak önümüzdeki dönemde karşımıza çıkacaktır.
- Soldaki Kabuk Değişiminin Taşıyıcısı Olacağız!
Sürekli devrim programının Türkiye’de inşa edilmesi, Türkiye sosyalist solunun kabuk değiştirmesi, doğru program ve planla yeni bir gelenek ve gelecek inşa edilmesi zaruridir. Aksi halde sosyalist solun daha da zayıflaması kaçınılmazdır. 100 yıllık bir geçmişi olan Türkiye solundaki bu dönüşüm tarihsel ve zor bir görevdir. İnatçı ve sabırlı bir mücadele olmadan pratik sınıf kavgasında bu iddialar kanıtlanmadan bu dönüşüm gerçekleşmeyecektir. Öte yandan devrimci inşa sürecimiz rüzgarın karşı yönden estiği zor dönemlerde gerçekleşmektedir. Son 10 yılın gelişmeleri bu dönemin zorluğunu ortaya koymaktadır.
Gezi İsyanı’nın geri çekilmesinden sonra siyasi baskılar yoğunlaşmış, seçim yenilgileri ile beraber artan karamsarlık ve hayal kırıklığı Türkiye’deki siyasi iklimi çetinleştirmiştir. 2015-16 yıllarında Kürt şehirlerinde yaşanan şehir savaşları, yine bu dönemde IŞİD’in düzenlediği katliamlar, kentlerde patlayan bombalar kitlesel mücadeleye ağır darbeler indirmiştir. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ve ardından ilan edilen OHAL dönemi sola büyük zararlar vermiştir. Bu dönemde solun etkin olduğu üniversiteler faşistlerin kontrolüne geçmiş, liseli mücadelesi tamamen görünmez olmuş, kamu emekçileri mücadelesi ihraçlar neticesinde durma noktasına gelmiştir. Diğer işçi sendikalarının mücadelesi de bu dönemde oldukça düşük seviyelere gerilemiştir. Bu dönemde bir yandan da rejim tek adam yönetimine doğru evrilmiş, MHP ittifakı ile aşırı sağcı bir biçime dönüşmüştür. Bütün bu zor süreçte toplumsal muhalefetin sosyolojik tabanı yerinde dursa da aktif mücadele yerine 2023 seçimlerine bel bağlama tavrı hakim hale gelmiştir. 2023’e tamamen eylemsiz girilmesi, sınıf gündeminin geri kalmasına ve Erdoğan’ın kültür-kimlik kutuplaşmasını kolayca ülkenin ana gündemi haline getirebilmesine neden olmuştur. Kılıçdaroğlu’nun yenilgisinin koşulları bu şekilde yaratılmıştır. AKP-MHP’nin bir kez daha seçim kazanması umutsuzluğun ve kayıtsızlığın sıçrama yapmasına neden olmuştur.
Partimiz SEP ve önceli SDH, bütün bu zor ve sancılı süreçlerde inşa edilmiştir. Bu 10 yıllık zaman zarfında parti geleneğimiz çok hızlı olmasa da niceliksel olarak ilerlemiş, belki daha da önemlisi niteliksel olarak çok büyük aşamalar kaydetmiştir. Bu zor yıllarda sosyalist solun çok köklü geleneklerinin büyük bir bölümü büyük oranlarda güç kaybetmiş, bir kısmı yok olma noktasına gelmiştir. Daha güçlü olarak ayakta kalanlarsa mücadelede elini taşın altına sokmayan, egemen sınıfın resmi ideolojisiyle hemhal olan reformist güçlerdir.
- Ne Kimlikçi Sol Liberalizm Ne Ulusalcı Solculuk! Sınıfçı Enternasyonalist Devrimciliği İnşa Edelim!
Soldaki fikirsel ayrışmaları büyük ölçüde parsellemiş iki akım olan kimlikçi sol liberalizm ve ulusalcı solculuğa/ Kemalizme alternatif olarak öne çıkardığımız sınıfçı enternasyonalizm devrimciliğin olmazsa olmaz çıkış noktasıdır. Ve bu çizgiyi en net şekilde partimiz sırtlamaktadır. SEP bugün gerek sürekli devrim programı gerek disiplinli çalışması ve gerekse de gündelik mücadelede geliştirdiği sağlam politik tutumlarla net bir şekilde bir referans noktası haline gelmiştir.
- İktidarın Saldırıları Karşısında Birleşik Cepheler Oluşturmalıyız!
Partimizin birleşik cepheler kurmak için yaptığı çalışmalar ne yazık ki yerel örnekler bir yana sonuçsuz kalmıştır. Her defasında farklı örneklerde gördüğümüz üzere sosyalist sol birlikte iş yapmaktan çok, kör bir rekabet içinde birbiriyle boğuşmayı daha iyi bilmektedir. Ortak iş yapma kültürü dışında sahada ortak kampanya yürütme geleneği de sosyalist solda büyük oranda gerilemiştir. Fiili mücadelede buluşmak için bir araya gelmeyi düşünmeyen sol gruplar iş seçim hesaplarına gelince çok uzun zaman öncesinden toplantılara başlayabilmektedir. Buna rağmen ne acı ki son yerel seçim sürecinde görüldüğü üzere iddialı olunabilecek çok az sayıdaki seçim çevresinde de sol gruplar birbirlerine çelme atmakla meşguldür. Kitleler de bu durumu görmektedir. Sosyalist sola en büyük darbeyi yine kendisi vurmaktadır. Sosyalist solun kitle çalışmalarında ortak kampanyalar yürütmesi gerektiğini vurgulamaya devam edeceğiz, ama diğer taraftan çok az sayıdaki grubun sınıf perspektifine, sahada mücadele edecek enerjiye ve yapıcı bir tavıra sahip olduğunu biliyoruz. Bu özelliklere sahip olmadan birleşik cephelerin kurulması mümkün olmayacaktır.
- İşçi Sınıfı İçinde Köklenmek ve Kitle Örgütlerinde Taban Çalışmalarını Kuvvetlendirme Zamanı!
Bir Bolşevik partinin kendisinden çok daha büyük kitleleri harekete geçirebiliyor olması gerekir. Sendikalardaki taban çalışmalarımızın kuvvetlendirilmesi, yeni sendikaların kurulması ve güçlendirilmesi, mahallelerde emekçi halk için uygun araçların geliştirilmesi, öğrenci öz-örgütlülüklerinin oluşturulması, toplulukların geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Diğer taraftan partimiz sendikalarda, öğrenci hareketinde, meslek örgütlerinde ve bağlı olduğumuz yerellerde taban inisiyatiflerini kurarak farklı türde birleşik cepheler kurmayı başarmalıdır. Sendikalarda; tıp, mühendislik, psikoloji, diş hekimliği, rehabilitasyon gibi meslek örgütleri ve öğrenci topluluklarında kitlesel çalışmalara ağırlık vermeliyiz. Bu çalışmalar için gerekli zamanı, motivasyonu ve uygun araçları bulmalıyız.
- Yirminci yüzyılın savaşlarını ve devrimlerini üreten dünya kapitalist sisteminin temel çelişkileri çözülmemiştir. Bu çelişkiler, tüm dünyayı kasıp kavuran yoğun ekonomik, sosyal ve siyasi çalkantıların itici gücü olmaya devam etmektedir. Ulus devletlere ve bu devletlerin arasındaki rekabete dayalı emperyalist düzen insanlığın başına türlü türlü belalar açarak insan uygarlığının tıkanmasına yol açmaktadır.
- Dünya emperyalizminin tepesindeki dengede sarsıntılar vardır; ABD liderlikten düşmekte ama askeri, siyasal gücü aracılığıyla konumunu korumayı da bilmektedir. ABD’nin Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya’da başlattığı sonu gelmeyen savaşlar dizisi, genel ekonomik gerilemesine rağmen askeri harekâtlar yoluyla hâkim konumunu sürdürmeye yönelik umutsuz bir girişimdir.
- Dünya 2008 krizinin yarattığı çelişkiler sonrasında daha tehlikeli bir yere dönüşmüştür. Emperyalist rekabetin hızlanmasıyla savaş tamtamlarının çaldığı bölge sayısı artmıştır. Bu çerçevede ABD’nin, rakiplerinden Rusya’yı ekarte etmek adına kışkırttığı Ukrayna savaşı beklenenden farklı sonuçlar yaratmaktadır. Ukrayna’nın çok umut bağlayarak başlattığı karşı taarruz ise başarısız olmuştur. İsrail’in Filistin halkına yönelik başlattığı savaş, Ukrayna gündemini ikinci sıraya iterken Batı’dan gelecek yardımlar azalmıştır. Diğer taraftan Ukrayna’ya gerekli yardımlar gelmediği durumda Ukrayna’nın askeri çöküşünün kaçınılmaz olması Batı bloğunun desteğini sürdürmeye zorlamaktadır. Ama ABD’de Trump’ın yeniden başkan olma ihtimalinin artması Ukrayna’nın durumunu daha da zorlaştırmaktadır. Bu durumda Ukrayna tarafı, Rus ordusunun karşı taarruzu karşısında fazla geri çekilmemeyi başarsa dahi Batı tarafından Rusya ile anlaşmaya zorlanması şaşırtıcı olmayacaktır.
- İsrail uzun erimli planı olan Filistinlileri topraklarından tamamen sürme planını son noktasına kadar ulaştırmış durumdadır. Gazze tamamen yıkılmış, Batı Şeria Siyonist Yahudi yerleşimcilerle tamamen kuşatılmıştır. Ne var ki İsrail’in Gazze’deki askeri direnişi kırması gerçekten zordur. Savaşın uzun süreceği ve büyük kayıplara yol açacağı kesindir. İsrail saldırganlığı, Gazze’deki durum ve insani kriz ABD’yi zora sokmakta; Filistin destekçisi eylemler büyük basınç oluşturmaktadır. Netenyahu liderliğindeki aşırı sağcı fanatik İsrail iktidarı, Hamas’ın yönetimini iki devletli çözüm yönünde uluslararası desteği zayıflattığı için tercih etmekte ve bu örgütün Katar tarafından finanse edilmesini sağlamaktaydı. Savaş, Netanyahu iktidarının işine gelse de istediği sonucu alamadığı ve saldırgan politikasının elinde patladığı görülmektedir.
- Ortadoğu’da İran’a bağlı vekil güçler İsrail’e yönelik rahatsız edici saldırılar düzenlemektedir. Bölgede ve ABD cephesinde kimse savaşı tırmandırmak istememektedir. Düşük yoğunluklu savaş ortamı Ortadoğu’da devam edecektir.
- Sistemin krizi büyük ve sistem ancak savaşlar yoluyla önünü açmayı deneyebilir. Emperyalist rekabetin esas merkezi Pasifik bölgesidir. ABD, Çin’in yükselişinin önünü almak için onu çevreleme politikasını uzun dönemdir yürütmektedir. Trump’ın seçilmesi durumunda bu süreç hızlanacaktır. Çin, ekonomik sıçramasının yanında askeri kapasitesini de yükseltmektedir. Bu çerçevede Tayvan üzerinden gelişecek bir ABD-Çin gerilimi, Ukrayna’yı geride bırakacak; nükleer bir felaketin kapısını aralayacaktır.
- Dünya çapında savaşlardaki yükseliş, savaş karşıtı mücadeleyi de büyütmektedir. Özellikle Filistin gündeminde milyonlarca insan gösterilerde bir araya gelmiştir. Bu mücadeleler o ülkelerdeki sosyalist sola alan açmaktadır. Uluslararası savaş karşıtı devrimci bir cephenin yaratılması konusunda partimizin girişimleri bulunmaktadır.
- Dünya çapında aşırı sağ ve sağ popülizmin yükselişi sürmektedir. Kapitalizmin kriz koşullarında merkez siyasetler erimekte ve burjuva demokratik parlamenter sistemler gerilemektedir. Troçki’nin dediği gibi “… Aşırı gerilimli sınıfsal ve uluslararası çelişkilerin etkisi altında, demokrasi emniyet şalteri ya yanar ya da patlar. Diktatörlük kısa devresinin betimlediği şey, özünde budur.”
- Dünya çapında göçmen karşıtlığından beslenen aşırı sağın yükselişi emekçi sınıfların karşısında bir tehlike olarak durmaktadır.. Aşırı sağın büyümesi temelde sistem karşıtı solun yetersiz kalmasıyla ilgilidir çünkü aşırı sağ kendisini sitem karşıtı gösterebilmektedir. Etiketleri ne olursa olsun -Sosyal Demokrat, Demokrat, Yeşil, İşçi Partisi ya da Muhafazakar- düzen partilerinin politikaları temelde aynıdır: Sosyal harcamalarda büyük kesintiler, askeri harcamalarda artışlar ve Ukrayna’da Rusya’ya karşı ABD-NATO savaşına ve Gazze’de İsrail soykırımına destek. Çürümüş burjuva düzene sol adına verilen bu destek ve radikal solun birçok ülkede zayıflamış olması meydanı sistem karşıtı söylemler kullanan aşırı sağ için boşaltmaktadır.
- Bir dönem çok popüler olan sol reformizmden geriye pek bir şey kalmamıştır. Syriza ve Die Linke çökmüş; Corbyn tasfiye edilmiş; Bernie Sanders’ın işi bitmiştir. ABD’deki DSA seçim heyecanı kalmayınca anlamsızlaşmaktadır. Bütün bu sisteme entegre olmuş örneklerin karşısında devrimci solun fark yarattığı Arjantin örneği parlamaktadır.
- Arjantin’de sınıf mücadelesi giderek keskinleşmektedir. Milei hükümetinin kapsamlı ilk taarruzu Partido Obrero’ya bağlı Polo Obrero adlı varoş örgütlenmesi ve FIT bileşenlerinin mücadelesiyle bertaraf edilmiştir. Bunda egemen sınıf içerisindeki çatışmanın kolaylaştırıcı etkisi olmuştur. Milei’nin halk mücadelesi sonrasında zayıflaması devrimci solun gücünü ve ülke siyaseti üzerindeki etkisi sıçramalı şekilde artıracaktır. Partimizin Arjantin’deki mücadele açısından kritik bir yerde duran Partido Obrero ile ilişkileri giderek güçlenmektedir. Partido Obrero ile birlikte Ukrayna ve Gazze savaşları üzerinden dünya çapında bir anti-emperyalist cephe oluşturmak konusunda önemli yollar aldık. Bu cephenin uluslararası ölçüde etki ve gücünü artırmak yönünde ortak çalışmalarımızı devam ettireceğiz.
- Toplumsal barbarlığın farklı biçimlerinin normalleştirilmesi, kapitalist sınıfın bir çıkmaza girdiğini göstermektedir. Kapitalizmi savaşlara, diktatörlüklere ve çürümeye sürükleyen çelişkiler aynı zamanda onun devrilmesinin ve toplumun yeni ve ilerici, yani sosyalist bir temelde yeniden örgütlenmesinin koşullarını da meydana getirmektedir. Bu çerçevede dünya devrimcilerinin enternasyonal örgütünü inşa etme görevi omuzlarımızda durmaktadır.