
İzmir Büyükşehir Belediyede çalışan 23 bin işçinin geçtiğimiz 29 Mayıs Perşembe günü başlayan grevi sürüyor. Grevin başından itibaren belediye başkanı ve yetkililerince ve birtakım sosyal medya hesaplarından işçilerle ve grevle ilgili kamuoyunu karşıt olmaya yönlendiren açıklamalar yapılıyor.
- Grev yapmak anayasal bir hak olsa da AKP Türkiyesi’nde fiilen yasaktır. Demokratik haklara ve özgürlüklere yönelik topyekün saldırıların olduğu bu günlerde CHP yönetimindeki belediyede sendikalı, grevli, toplu sözleşmeli çalışmak işçiye bir lütuf değildir. Demokrasi; pek çoğu mücadeleyle kazanılan haklar somut olarak uygulandığında anlam kazanır.
- Ülkede asgari ücret ve biraz üzerinde ücretle çalışmak artık emekçi sınıfların normali olmuştur. Belediye işçilerinin yoksulluk sınırının 80 bin TL’nin üzerinde açıklandığı bugünlerde insanca çalışma ücretleri talep etmesinden daha doğal ne olabilir. Sanki belediye işçilerinin alacağı ücret kentteki kalan emekçilerin maaşlarından kesilecekmiş gibi yaratılan manipülasyon kabul edilmemelidir. Mesele kaynakların nereye harcanacağından ibarettir. CHP propagandasının tersine kent merkezlerinde yapılan bu mücadeleler ülke genelindeki ekmek ve özgürlük mücadelelerine ilham ve örnek teşkil edecektir.
- Israrla işçiler tarafından dile getirilen en önde gelen talep farklı şirketlerde çalışan işçiler için eşit işe eşit ücret talebidir. Unutulmamalıdır ki bu talep sadece bugün çalışan işçileri değil bundan sonra çalışacak emekçileri de etkileyecek meşru ve haklı bir taleptir.
- “Grev AKP’ye yarar” söylemi ise yıllardır tekrar edilen boş bir ezberdir. AKP grev yaptırmaz, CHP yönetimindeki yerlerde de grev AKP’ye yarıyorsa, emekçiler ne zaman nerede hakkını arayacak? Emekçi milyonların anayasal haklarını kullanamadığı bir yerde demokrasiden söz edilebilir mi? Elbette hayır. “Kullansınlar ama bu kadar da olmaz” demek işçinin haberi olmadan bugüne kadar olduğu gibi lafta sendika ve toplu sözleşme hakkını kullanıyor gibi görünmekten öte bir anlam taşımaz.
- İşçilerin grev süresince görev yaptıkları yerlerde işin durmasını sağlamaları grevin yaptırım gücü açısından olmazsa olmazdır. Yoksa grevin hiçbir anlamı kalmaz. Belediye başkanının işçilere ve grevlerini korumaya yönelik örgütlü hareketlerine düşmanca yaklaşımı, çöpleri toplatmaya çalışmak, işçilere “sizin yerinize bu işleri yapacak birileri bulunur” demek sendikal mücadelede açıkça grev kırıcılıktır.
İzmirli emekçileri bu söylem ve hareketler karşısında grevi sahiplenmeye çağırıyoruz.
- DİSK’e bağlı Genel-İş sendikası yönetimi mücadeleci bir anlayışa olmadığını defaatle göstermiş, bu yıl içinde de ilçe belediyelerindeki birçok toplu sözleşme işçilerin haberi olmadan gece yarılarında sendika yönetimi tarafından imzalanmıştır. Genel-İş yönetimi ve CHP’li belediyeler arasındaki al-ver ilişkisi de herkesçe malumdur. Elbette bunları unutacak değiliz. Bu açıdan Belediye işçilerinin sendikalarını her an gözetim altında tutması, masada satış ihtimaline karşı sokakta gereken kitlesel cevabı verebilmesi ve bugün ve sonrası için bir taban inisiyatifi örgütlenmesi önemli olacaktır.
.
Bir kez daha söylemek isteriz ki grevler ve örgütlenmeler ülkeye yayılsa daha mücadeleci sendikalar olsa, tabandan bir emekçi dinamizmi gündem olsa AKP’nin gidişi de o ölçüde hızlanır. Tüm İzmirli emekçilere çağrımızdır: anayasal hak olan grevli, sendikalı, toplu sözleşmeli çalışma hakkını kullandığı için belediye işçilerine destek olalım ve bulunduğumuz her yerde de bu ülkeyi gerçekten değiştirecek olan sınıf mücadelesinin parçası olalım.
SEP olarak ilk günden beri işçilerin yanındayız ve grevin haklılığını kamuoyuna anlatmak için üzerimize düşeni yapacağız