Bize Ulaşın ★0538 669 1917 ★[email protected]

Emperyalist Savaşa Karşı Enternasyonalist Birlik Çağrısı

1. Esad rejiminin düşüşü ve Suriye’nin HTŞ ve NATO güçleri tarafından desteklenen müttefik muhalif grupların kontrolüne geçişi, yeni bir küresel emperyalist savaş eğilimini bir adım daha ileriye taşımaktadır.

Popüler ya da demokratik bir zaferle değil, Suriye’nin (Türkiye, İsrail gibi) bölgesel güçler ve uluslararası arenada NATO’ya eklemlendiği bir yeniden bölünme süreciyle karşı karşıyayız. Ekonomisi çökmüş, Hizbullah ve İran gibi destekçileri zayıflamış ve içeriden çürümüş durumda olan burjuva Esad rejiminin savunma kapasitesinin sona erdiği görülmüştür.

Suriye’deki durum tarihsel olarak 2011-2012 yıllarındaki halk ayaklanmasının yenilgisine tarihsel dayanmaktadır. Bu yenilgi hem Baas rejiminin acımasız baskıları hem Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın gerici müdahaleleri, hem de başlangıçta bir bütünlük içinde olan halk hareketinin mezhepsel, etnik ve yerel temeller üzerinden parçalanması ve sapmasıyla bağlantılıdır. Bölgesel ve küresel güçlerin, stratejik Suriye toprakları üzerinde silah gücüyle yürüttükleri müdahale belirleyici katkı sunmuştur.

Esad ailesi rejimi, on yıllar boyunca ülkeyi yağmalamış, Baas Partisi’nin sosyalist vaatlerini otoriter bir polis devletine dönüştürmüş ve yoksullaştırma odaklı neoliberal politikalar uygulamıştır. Rejimin sözde “anti-emperyalizmi” ise, ABD’nin Irak müdahalesine destek verme gibi, yalnızca bir pazarlık aracı olmuştur. Ayaklanmayı bastırmaya yönelik kanlı iç savaş yarım milyon ölü ve milyonlarca yerinden edilmiş insan bırakmıştır. Halkın hiçbir kesimi rejimi savunmak için ayağa kalkmamış, hatta rejimin müttefikleri bile onu kurtarmak için müdahale etmenin maliyetli ve riskli olduğunu görmüştür.

Bu yeni durum, tarihsel olarak Rusya’nın etkisi altında ve son dönemde İran nüfuzuna giren Suriye için Rusya ve İran aleyhine bir tablo oluşturmaktadır. Buna karşılık İsrail, Türkiye, ABD ve NATO, Suriye ve Orta Doğu’da savaş operasyonlarını yoğunlaştırarak küresel emperyalist savaşı bir adım ileriye taşımaktadır. İsrail ve Batı emperyalist güçleri, Yemen’de de saldırılarını artırma cesaretini bulmakta, İran’a yönelik tehdit ve manevralarını yoğunlaştırarak rejim değişikliği çabalarını desteklemektedir.

Esad rejimine karşı askeri saldırıyı yöneten grup olan HTŞ (Heyet Tahrir Şam), devrimci bir güç değil, İslamcı köktendinciliğin bir kollarından biridir. Bu grup, Türkiye ve diğer Orta Doğu’daki gerici rejimlerin yanı sıra ABD ve İsrail tarafından desteklenmektedir. Bu güçler, ülkede gelişmekte olan süreci kontrol altına almak için aktif bir şekilde müdahil olmaktadır. Diğer muhalefet oluşumları da, başlangıçta Türkiye’nin silahlandırdığı bir paralı asker gücü olan Suriye Ulusal Ordusu ile başlayarak, bölgesel ve uluslararası güçlerle olan bağlantılarıyla öne çıkmaktadır. İktidarı ele geçirdikten sonra yayımlanan bildiride, ‘ulusal birlik’ çağrısında bulunulur ve İsrail ile Batı’ya yakınlaşma niyetleri ifade edilirken İran’ı hedef alan tutum emperyalist bölgesel çatışmada bir piyon olarak hareket etmek üzere hazırlandıklarını göstermektedir. HTŞ liderine yakın bir güvenilir ismin atandığı yeni geçici hükümet, Esad’ın başbakanıyla yapılan bir anlaşma sonucunda ortaya çıkmıştır. Devrilen rejimin ana unsurlarını muhafaza eden bir ‘düzenli geçiş’ süreci oluşturma çabaları yürütülmektedir. Bu yeni rejimden dünya halkları adına iyi bir sonuç beklenemez; zira bu rejim, gerici bir karanlığı ve halkın bağımsız örgütlenmesine yönelik saldırıları temsil etmektedir.

Suriye’de teokratik bir baskı rejiminin ortaya çıkma tehlikesine, eski ve yeni burjuva liderlere ve ülkenin parçalanma tehdidine karşı  demokratik ve ekonomik hakları için mücadele eden Suriyeli işçilerin ve köylüleri destekliyor; taleplerini savunan kadınların ve azınlıkların mücadelesinin yanında olduğumuzu ifade ediyoruz.

Kürt halkının ulusal sorun konusunda, kendi kaderini tayin hakkını savunuyoruz. Ancak, bir emperyalist kampın yardımcı gücü olarak hareket etme stratejisinin, Kürt halkının özgürlük mücadelesine ağır bir darbe vurduğu unutulmamalıdır. Kürt halkı, bölgesel pazarlıklarda pazarlık kozu olarak kullanıldığı ve ABD’nin Kürt halkına yönelik olası ihanetinin ciddi bir tehlike oluşturduğu bir durum söz konusudur. Aynı zamanda, Türk hükümetine bağlı vekil güçler tarafından sistematik saldırılar gerçekleştirilmektedir.

Genel olarak değerlendirildiğinde, Suriye’deki durum emperyalist savaşın bir sahnesini temsil etmektedir. Batı güçlerinin çıkarlarına göre şekillendirilen uluslararası bir siyasi dizaynın parçası olarak, “demokratik rejim” retoriği altında emperyalizm yanlısı bir rejim kurma girişimiyle karşı karşıyayız.

Bu güçler çatışması çerçevesinde, HTŞ ve diğer cihatçı/paralı asker oluşumlar ile Esad, İran ve Rusya’nın güçleri işçi sınıfı çıkarlarına karşı olan gerici kampları temsil etmektedir. Bu kıyım düzeni sona erdirilmelidir. Bu tabloyu değiştirebilecek tek şey, sömürülenlerin birliğine dayanan bir alternatifin ortaya çıkması yoluyla emperyalizmin, Siyonizmin ve bölgesel baskıcı rejimlerin kovulmasıdır. Bu bağlamda bölgede, İran ve Lübnan’daki gibi halk ayaklanmalarını, öncesinde Arap Baharı gibi hareketleri ve kahraman Filistin direnişini enternasyonalist bir içerikle savunuyoruz.

2. Emperyalist savaş Ukrayna cephesinde daha da şiddetlenmektedir. ABD, İngiltere ve Fransa hükümetleri, Rus topraklarına ulaşmış olan uzun menzilli füzelerin kullanımına onay vermiştir. Bu tür silahlar yalnızca NATO üyeleri tarafından kalibre edilen uydular aracılığıyla ateşlenebilir ve fırlatmadan patlamaya kadar ABD askeri görevlileri tarafından kullanılmak zorundadır. Bu, NATO’nun savaşa daha doğrudan ve açık bir şekilde dâhil olduğunu göstermektedir.

Avrupa’da, özellikle Fransa ve İngiltere’de, düzenli ordu ya da özel şirketler aracılığıyla asker gönderme tartışmaları alevlenmiştir. Kıtanın diğer ülkeleri de zorunlu askerlik ya da kitle seferberliği için hazırlık yapmaktadır. Litvanya (Almanya tarafından desteklenen) ve Polonya’dan Ukrayna’ya asker gönderilmesi yönünde sinyaller verilmiştir.

AB liderlerinin tartıştığı bağımsız bir Avrupa askeri gücü perspektifi, NATO içinde büyük gerilimlerin oluşabileceğini göstermektedir. Donald Trump’ın Ukrayna operasyonlarının finansal yükü konusunda yaptığı çıkışlar, ABD ile Avrupa ülkeleri arasındaki nüfuz alanlarının ve ekonomik anlaşmaların nasıl paylaşılacağı konusundaki çatışmaların bir bağlamıdır. Nord Stream boru hattı patlaması, Biden yönetimi altında Avrupalı müttefiklere karşı bir savaş eylemi olarak, NATO bloğundaki bu büyüyen emperyalist düşmanlığın habercisidir.

Ukrayna’nın ‘yeniden inşası’ ve bir ‘barış’ planı üzerine yapılan projeksiyonlar, bir emperyalist barış anlamına gelmekte, yani Ukrayna’nın nüfuz alanlarına bölünmesini, doğal kaynaklarının yağmalanmasını ve savaşın ekonomik ve sosyal yükünün Ukraynalı ve Avrupalı işçilere yüklenmesini ifade etmektedir. Ancak Ukrayna’da bir çözüm bile önceki anlaşmalarda olduğu gibi kalıcı bir barış sağlamayacaktır. Batı emperyalist güçleri, Rusya’yı her ne pahasına olursa olsun yenmek istemektedir. Bu durum, Rusya’nın nüfuz alanını daraltma ve rejim değişikliği olasılığını da içermektedir.

Rusya ne anti-emperyalist bir engel ne de halklar için bir mücadele meşalesidir. Putin rejimi, Rus oligarklarının bölgesel bölüşümden aldıkları payı korumak için Ukrayna’da ilerlemektedir. Rusya’nın askeri güçleri, komşu halkları boyunduruk altına almak isteyen işgalciler olarak hareket etmekte, bu durum Sovyetler Birliği’nin proleter Kızıl Ordusu’nun mirasından oldukça uzaktır. Putin, solu ve işçi muhalefetini acımasızca bastırmakta, bağımsız örgütlenmenin son kalıntılarını ortadan kaldırmakta ve demokratik özgürlükler üzerinde genel bir baskı uygulamaktadır.

Bizler, Zimmerwald ve Kienthal konferanslarının geleneğini yineleyerek, asıl düşmanın içeride olduğunu savunuyoruz. Kahrolsun savaş ve açlık hükümetleri! Savaş bütçeleri ve askeri harcamalara hayır! Ukrayna ve Rusya işçileri ile askerleri arasında kardeşliğin ve proletarya iktidarının kurulması çağrısını yapıyoruz.

3. Donald Trump’ın ABD seçimlerindeki zaferi, mevcut tüm gerilimlerin daha da artmasıyla sonuçlanmıştır. Trump, Ukrayna savaşına yönelik desteği kesme niyetini açıklamış ve Putin lehine toprak tavizlerini içerebilecek bir barış anlaşmasının sinyallerini vermiştir. Amacı, tüm dikkatini Çin ile daha doğrudan bir çatışmaya çevirmektir. Aynı zamanda, Çin, Avrupa Birliği ve hatta Meksika ve Kanada gibi serbest ticaret ortaklarına karşı bir gümrük vergisi politikası ilan etmiştir.

ABD’deki kriz şiddetlidir ve Trump’ın ilan ettiği önlemlerin sorunu çözüp çözmeyeceği belirsizdir; bu önlemler aksine resesyonu derinleştirebilir. İç politikada ise, işçilere karşı saldırgan bir rejim kurmayı, göçmenleri topluca sınır dışı etmeyi, kamu çalışanlarının işten atılmasını ve devlet yönetiminin aşırı sağ yetkililerle doldurulmasını planlamaktadır.

Trump, Meloni ve Milei’ye karşı, aşırı sağ ve faşist eğilimlere karşı mücadele örgütlenmelidir. Bu mücadele sokaklarda, işçi sınıfının birleşik cephesinin doğrudan eylemleriyle verilmelidir. Aşırı sağı yenmek için burjuva demokrasisine yönelik beklentileri artırma politikasını reddediyoruz. “Demokratik” burjuvaziyle oluşturulan cepheler, işçilerin elini kolunu bağlayıp onları hareketsiz hale getirir ve en kötü ihanetlere ve yenilgilere yol açar. Yeni aşırı sağ gruplara paralel olarak ortaya çıkan diğer burjuva yöntem, sınıf işbirlikçisi halk cepheleri ve işçi sınıfı güçlerinin burjuva hükümetlerine ya da kabinelerine entegrasyonudur. Şunu belirtmek gerekir ki,  bu sözde “demokratik” emperyalizmin hükümetler, bu son dönemdeki en büyük katliamları gerçekleştiren ve halklara görülmemiş kemer sıkma önlemleri dayatan hükümetler olmuştur.

Reformist partiler ve liderler, aşırı sağa karşı gerçek bir mücadele yürütmez; aksine, onlara güvenen işçileri aldatır ve  onlara ihanet ederler. Buna bir örnek, Bernie Sanders ve Alexandria Ocasio-Cortez’in Joe Biden ve Kamala Harris’in soykırımcı hükümeti karşısında tamamen etkisiz hale gelmesi ya da Fransa’da Cumhuriyetçi Cephe yönünde yapılan anlaşmadır. Bu anlaşma yalnızca Macron’un iktidarda kalmasına ve derin Fransız siyasi krizi karşısında tamamen işçi düşmanı, merkez sağa alan açılmasına olanak tanımıştır. Geleneksel burjuva güçlere bel bağlanması ve sözde solun bu güçlere boyun eğmesi, aşırı sağın ve faşistlerin önünü açmıştır.

4. Çin, halkların kurtuluşu için bir bayrak ya da anti-emperyalist girişimlerin merkezi değildir. Şi Cinping ve Çin Komünist Partisi bürokrasisi öyle. Çin’in “Yeni İpek Yolu” üzerinden dünyadaki halklara yönelik eylemi, karşılıklı çıkar ve planlamaya dayalı adil bir değişim değil, her kapitalist ya da emperyalist girişim gibi, yağmacı ve el koyucu bir mantığa dayanmaktadır. Bu, Pekin bürokrasisi ve onun burjuvazisi tarafından temsil edilmektedir. Kendi topraklarında da Çin işçi sınıfı sömürülmekte, baskı altında tutulmakta ve bağımsız sınıf savunusu olanaklarından yoksun bırakılmaktadır. İşçiler, sınıf örgütleri üzerindeki her türlü kontrolden mahrum edilmiştir ve işçi muhalefeti, partinin emirleri doğrultusunda yasaklanmıştır. Çin, emperyalist savaşın merkezi bir parçasıdır.

ABD, askeri gücünü kullanarak hegemonyasını dayatmaya çalışarak kendi kapitalist krizine bir çıkış yolu aramaktadır. Güney Çin Denizi’ni askeri olarak kuşatmasının, Güney Kore, Japonya ve Tayvan’ı silahlandırmasının Pasifik’in NATO’su olan  AUKUS’u (ABD, Birleşik Krallık ve Avustralya’dan ) oluşturması bu amaca hizmet etmektedir. Tüm bunlara Hindistan’ın Çin’e karşı askeri hazırlıklara katılımı da eklenmektedir ki bu da BRICS’in ne siyasi olarak homojen bir blok olduğunu ne de işçi sınıfı için anti-emperyalist bir proje olduğunu göstermektedir.

5. Gazze’de, Batı Şeria’da ve Lübnan’da İsrail devleti, Filistin halkına karşı soykırımını sürdürmekte ve yakın tarihin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirmektedir. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Hizbullah ile imzalanan ateşkes anlaşmasına uymamıştır. Buna karşılık, İsrail 1974 anlaşmalarını reddetmiş ve Golan Tepeleri’nin ötesine, eski “tampon bölge”ye kadar ilerleyerek bombardıman ve saldırılarla varlığını pekiştirmiştir. NATO’nun desteğiyle, ultra-Siyonistlerin “Büyük İsrail” olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek amacıyla Filistin, Lübnan ve Suriye’yi ilhak etme niyetindedir.

Filistin halkının katledilmesi, sayısız insanın yok edilmesi, ölüm yürüyüşleri ve tüm sivil ve insani altyapının yok edilmesi, ancak, Başbakan Benjamin Netanyahu ve ABD’deki destekçileri için tam bir zafer olmamıştır. İsrail hükümeti, Filistin halkının Siyonist ve emperyalist hakimiyete karşı devam eden şiddetli direnişiyle mücadele etmeye devam etmektedir. Bu direniş, liderliğinin yönelimiyle aynı fikirde olmayı gerektirmeksizin, koşulsuz olarak desteklenmelidir. Devrimci enternasyonalistler olarak, Filistin halkının haklı direnişini aktif bir şekilde savunuyoruz ve soykırımın sona ermesi, geri dönüş hakkını; laik ve sosyalist bir Filistin’i savunuyoruz. Bu, ancak Orta Doğu’daki işçilerin ve köylülerin iktidarı alması yoluyla mümkün olabilecektir.

6. Genel olarak sol, emperyalist savaş karşısında, 1914’teki “savaş kredilerini” oylayan eski sosyal demokrasinin ihanetini tekrar ederek, yani kendi burjuvazilerini rakip devletlere karşı destekleyerek konum almıştır. Onurlu istisnalar dışında, geleneksel solun güçler, komünist ve sosyalist partiler ve Batı’daki milliyetçi gruplar, ulusal parlamentolarında ya da Avrupa Parlamentosunda Ukrayna’daki savaşa ayrılan bütçeler ve finansman lehine oy kullanmıştır; buna ABD’deki Demokratik Sosyalistler de (DSA) dahildir. Aynı tutum, bu kez Putin’in yaklaşımını desteklemek üzere, sözde Rus Komünist Partisi ve diğer sol gruplar tarafından benimsenmiştir. Bu gruplarla sert bir eleştiri ve net bir ayrışma gereklidir. Kapitalist katliamlar, halkların sırtına yüklenen artan askeri bütçelerle finanse edilirken; iş, barınma, sağlık, eğitim, emeklilik ve altyapıya yönelik sosyal harcamalar “kemer sıkma” politikaları altında çökertilmektedir. Halkın taleplerinin karşılanması, savaş hükümetlerinin devamlılığıyla bağdaşmaz.

Ayrıca, devrimci olduğunu iddia eden ancak emperyalist baskıya boyun eğen sol da vardır; bunlar Ukrayna için para ve silah talep etmekte, ya da Rus ordusunda Batı’ya karşı devrimci bir denge gören bir yaklaşımı benimsemektedir. Diğerleri, ‘çifte’ bir savaş tezi geliştirerek, Ukrayna’nın ulusal kendi kaderini tayin hakkını gerekçe göstererek NATO’nun emperyalist tarafını desteklemektedir. Aynı mantıkla, İsrail ve Türkiye’nin desteklediği Suriye’deki cihatçıların ilerlemesini bir “devrim” olarak görerek yüceltmekte ya da Venezuela’da hükümetin ABD destekli muhalefete devredilmesini talep etmektedir.

Tüm işçilere bir kez daha ilan ediyoruz: bu savaş, işçilere düşman iki kamp arasında yaşanan tek bir emperyalist savaştır. Ukrayna ve Volodimir Zelenski, NATO adına hareket eden piyonlardır. Emperyalist savaşa yönelik tutum, burjuvaziye destek verenler ile enternasyonalistleri ayırır; işçi sınıfının bağımsızlığı konusunda devrimci sol içinde safları netleştirir.

7. Bu tabloda kaçınılmaz bir nokta, Savaş ve Açlık hükümetlerinin giderek artan şekilde uyguladığı baskıya karşı enternasyonalist dayanışmadır. İlk baskı darbeleri; kitlesel ve militan eylemlerle, savaş çabalarının ve emperyalist merkezler tarafından dayatılan kemer sıkma politikalarının sosyal sonuçlarına karşı mücadele veren sola, işçi ve öğrenci hareketinin mücadeleci kesimlerine yöneliyor. Bu durum, Arjantin’deki “piquetero” hareketinde, İtalya’daki taban sendikacılığında, Yunanistan’daki öğrenci hareketlerinde, Türkiye’deki işçi mücadelesi içinde, Filistin davası hareketine yönelik baskılarda ve Büyük Britanya’da kemer sıkmaya karşı mücadele eden sendikal hareketlerde ve daha birçok örnekte görülmektedir.

8. Bu ortak anlayış ve değerlendirmeden, İtalya, Fransa ve Almanya’daki grevlerle şekillenmeye başlayan büyük kitlesel mücadelelerden, Filistin’e verilen halk desteğinin yankılarından ve tüm ülkelerde işçi ve ezilen hareketlerini yeniden inşa etme çabalarından yola çıkarak, emperyalist savaşa karşı eylemler düzenlenmesi ve 2025 yılında savaşa karşı bir enternasyonalist konferansın organize edilmesi çağrısında bulunuyoruz.

Açlık ve savaş hükümetlerine karşı, dünya çapında işçi hükümetleri ve işçi sınıfının ve ezilenlerin enternasyonalist kardeşliği için mücadele ediyoruz. Bir kez daha diyoruz ki: “Dünyanın bütün işçileri ve ezilenleri, birleşin!”

4 Ocak 2025

Partido Obrero -Arjantin

NAR- Yunanistan

SEP- Türkiye

TIR- İtalya

Sosyalistler Varsa Umut Var!
SEP’e KATIL, DEĞİŞTİRELİM!

İletişim

0538 669 1917

[email protected]

Genel Merkez: Kocatepe Mah. Bayındır 2 Sok. 45/7 Kızılay/ANKARA

SOSYALİZM KAZANACAK!