Türkiye açısından dönüm noktası olan tarih her anlamda 12 Eylül 1980’dir. Sosyalist sol, bu tarihten önce çok ama çok örgütlü ve toplumsallaşmış bir güçtü. Ama ne yazık ki 12 Eylül cuntası sosyalizme ve işçi hareketinde çok yıkıcı bir darbe vurdu. Bu darbe engellenemedi. Bunun sebepleri ayrıca uzun uzun ele alınmalı. Ama şöyle bir nokta daha var: 12 Eylül darbesinde sınıfta kalan sosyalist sol, siyasal çalışmaların önünün açıldığı 1980’lerin sonlarından itibaren bir toparlanma yaratmayı da başaramadı. Sosyalist kanattaki geleneksel yapılar son derece muhafazakardı. Olmazsa olmaz dönüşümler gerçekleştirilemedi. Eski yanlışlarda ısrarcı olundu. Türkiye’de sosyalist sol kendi yerel ve uluslararası tarihi ile hesaplaşamadı. SSCB’nin çözüldüğü yıllarda ideolojik bir sıçrama yapmak gerekiyordu. Hayatı açıklamadan, eleştiri silahını kullanmadan devrimci olunamaz. Sosyalist solun ana bileşenleri ne yazık ki gerekli sıçramaları yapacak niteliksel donanımda olmaktan çok uzaktı. Bölünmeler, sekter kavgalar, en kötü dar grupçuluk örnekleri, sınıf mücadelesi ve sosyalist devrim hedefinden uzak strateji, taktikler ve nihayetinde liberalizme kayışlarla bugünlere geldik. İşçi hareketinin, kamu emekçileri hareketinin, öğrenci hareketinin ve varoşlar mücadelesinin oldukça etkili olduğu 1990’lar boyunca sosyalist sol, kendisini kitlelere bir alternatif olarak gösterebilecek sosyalist bir parti örgütleyebilirdi. Bunun koşulları mevcuttu. Ama bu fırsat da maalesef kaçırıldı. Böylelikle meydan tamamen AKP’ye kaldı.
Partimiz SEP’in inşa edilmesi eski kuşak sosyalistlerin başarısızlığının getirdiği bir zaruretti. SEP olmazsa olan sosyalist soldaki kabuk değişimini başaracaktır.
Bu, uzun soluklu bir mücadele. Kimseye kestirme yoldan zaferler vaat etmiyoruz. Sömürü düzenini yıkabilmemiz için ilk olarak emekçilerin bilinç ve eylem kapasitesinde bir yükseliş trendinin başlaması gerekir. Geleceksizliğe mahkum durumdaki gençliğin böyle bir yükselişin peşinden gitmesi eşyanın tabiatı gereğidir. Hatta ezilen ve sömürülen tüm kesimler bu yükselişe katıldığında gerçek bir toplumsal uyanışın müjdeleneceğini söyleyebiliriz. Umutsuzluk sarmalı bir kez kırıldığında tüm emekçilere özgüven gelecektir. Farklı inanç, mezhep, köken ve kültürden emekçilerin birliği bu mücadele içerisinde gerçek bir güç oluşturacaktır. Emekçileri bölerek, etnik düşmanlığı ve mezhepsel ayrılıkları körükleyerek kendi çıkar düzenlerini sürdüren başta AKP olmak üzere tüm sömürücüler bu durumda perişan olacaktır. İşçiler-emekçiler, hayatı var edenler olarak inanılmaz bir güce sahiptir. Sadece çöp toplayan temizlik işçileri bile belirli bir süre grev yapsa hayat durma noktasına gelecektir. Düşünün bütün emekçiler genel grev hareketiyle hayatı durdursalar kapitalistler nasıl da kaçacak yer ararlar. Birleşen bir halkın önünde hiçbir kuvvet duramayacaktır. SEP bu mücadeleyi hızlandırmak, büyütmek ve emekçi kitlelere önderlik etmek için kurulmuştur.
Mücadelenin yeniden yükseleceği konusunda çokları karamsar. Tarih bilincine sahip olanlar anlık durumu tüm geleceğe yayacak şekilde genellemenin iyi bir fikir olmadığını bilirler. SEP olarak biz karamsar değiliz. Şöyle ki bir kere işçiler mücadele etmiyor değiller. Onca elverişsiz koşullara karşın işçiler harekete geçti ve AKP iktidarı bir sürü grevi yasaklamak zorunda kaldı. Ya da düşünün Türkiye ekonomisinin en kilit noktası olan metal ve otomotiv sanayinde farklı farklı şehirleri ve en kilit iş yerlerini kapsayacak şekilde tüm sektör bazında grev ve işyeri işgallerini yaşadık. Bunun dışında tek tek bir sürü başka işçi direnişi ve mücadeleyle karşılaşıyoruz. Sıkıntı bu mücadeleleri ülkenin baş gündem maddesi haline getirecek siyasi partilerin olmayışıdır. Yani emek mücadelesi var, ama bu mücadelenin siyasi alanda sahibi yoktur. Böyle olunca emek mücadeleleri işçilerin geri kalanını ve toplumu etkilemek konusunda zayıf kalmaktadır.
Bunun başka bir yansıması da mücadeleye katılan işçilerin örgütlenme ve siyasal radikalleşme alanında potansiyelin çok altında kalmasıdır. Eğer emek mücadelelerinin sesi olan ve bu mücadelelerde rehberlik yapabilen bir sosyalist parti olsaydı, işçi sınıfının öncü tabakası bu eylemler boyunca şekillenmiş olurdu. Sadece bu da değil, işçi mücadeleleri toplumun tümünde geniş bir yankı yaratırdı. Eylemler, işçiler, sosyalist parti ve toplumun geri kalanı arasında pozitif bir etkileşim süreci başlardı. Zaten halkın genelinde, buna AKP’ye oy verenler dahil, sömürünün vahşiliği karşısında genel bir bunalma ve veryansın etme hali var. Emek mücadeleleri böyle bir ortamda tüm ülkeyi etkilemeye başlayacaktır ve toplumu ayrıştıran sekter bölünmeler bu şekilde aşılacaktır. SEP, enerjisi, büyüyen mücadeleci kadrosuyla emek mücadelelerinin sesi ve gücü olmaya taliptir.
İşçi sınıfının ekonomik mücadeleleri ile politik alan arasında hiçbir zaman Çin Seddi olmamıştır. Günümüz Türkiye’sinde bu gerçek daha bariz bir durumdadır. Çünkü emekçilerin hayat şartlarının iyileşmesi için mücadele etmesi demek AKP’den kopuşun başlaması demektir. Sadece bu da değil ekonomik mücadelelerin yükselmesi, Türkiye’de politik ayrışmanın kültürler ve kimlikler üzerinden yaşanmasına bir son verebilir. Aslında sadece sınıf mücadelesi bu karabasanı dağıtabilir. SEP’in ülkenin geleceği konusunda gördüğü en kritik husus budur. Emek gündemi halkın her kesimini birleştirecek yegane gündemdir. Tabi ki bu birleşme sermayeye ve burjuvaziye karşı olacaktır. Diğer taraftan SEP kesinlikle ülkedeki politik gündemleri geri plana atacak değildir. SEP’i kuran devrimci kadrolar uzunca bir süredir AKP’ye karşı mücadele etmektedir. Anti-demokratik uygulamalardan üniversite gençliğinin problemlerine, kadın cinayetlerinden gazetecilerin tutuklanmasına, Kürt sorunundan doğanın ve kentlerin yağmalanmasına kadar bütün acil gündemlerde partimiz SEP elinden gelenin en iyisini yapmaya gayret göstermektedir. Diğer taraftan SEP bu gündemlere müdahale ederken kendi sınıf çizgisini koruyacak ve kimlik kutuplaşmacı bir yönteme prim vermeyecektir.
Sıkılmış yumruk işçi sınıfının birliğini ve mücadelesini temsil eder. İşçi sınıfı sermaye karşısında ancak birleşerek ve mücadele ederek onurlu bir varoluş gösterebilir. İşçi sınıfı örgütlü ise her şeydir, örgütsüz ise hiçbir şey. Bu yüzden tek bir yumruk gibi birleşmek zorundayız. Bu zorunluluk sıkılı yumrukla güçlü bir şekilde partimiz ambleminde sembolize edilmiştir. Yumruk ve yıldız tüm dünyada özgürlüğün ve sermayeye karşı birleşmiş işçi sınıfının simgesi olmuş ve tarih boyunca da değişik varyasyonlarla kullanılmıştır. Kızıl bayrak ise Fransız Devrimi’nden itibaren kurulu düzene isyanın sembolü olmuştur, ayrıca Paris Komünü (1871) ve orada katledilen işçilerin kanı ile özdeşleştiğinden evrensel bir nitelik kazanmıştır. İşçi sınıfının çıkarlarını, mücadelesinin tarihselliğini ve özgürlüğünü ifade bu yoğunluk yüzünden partimiz SEP, kızıl zemin üzerine yumruk ve yıldızı parti amblemi olarak seçmiştir. SEP olarak bu değerlerin hakkını vermek için canla başla mücadele ediyoruz.
Partimiz devlet yardımı almamaktadır. Aynı zamanda partimiz hiçbir şekilde sermaye gruplarından ya da dış odaklardan herhangi bir destek görmemektedir. İlkesel olarak partimiz, bu tür yardımlara net bir şekilde karşıdır. Partimiz SEP, bırakın kendi devrimci partimizi, sendika vb. işçi örgütlerinin de finansal yönden tamamen burjuvaziden ve emperyalist kurumlardan bağımsız olması gerektiğini savunur.
SEP devrimci sosyalist bir parti olarak emekçilere dayanır. Bu finansal açıdan da böyledir. Parti gelirlerimiz üye aidatları, partimize ait yayın gelirleri ve emekçilerin partimize yaptığı bağışlardan oluşmaktadır. Partimiz üyeleri, aylık gelirlerinin an az %5’ini parti aidatı olarak değerlendirirler. İşsiz ve özel durumu olan üyelerimiz ise sembolik parti aidatıyla partiye katkıda bulunurlar.
Çeşitli sebep ve gerekçelerle aktif partili yaşamın içerisinde bulunamayan parti dostlarımız öncelikle SEP’in kapılarının kendilerine açık olduğunu bilmelidir. Aynı zamanda mevcut durumlarıyla da sosyalist mücadeleye katkı sunabilirler. SEP’e yapılacak maddi bağışlar, partiye sempatizan kazandırılması, etkinlik ve miting vb faaliyetlere destek verilmesi, dostluk ve dayanışma bağlarının canlı tutulması gibi hayatın ve mücadelenin önümüze getirdiği türlü türlü alanlar parti dostlarının katkı sunabileceği alanlardır. SEP’in fikirlerinin, politikalarının ve söylemlerinin yayılması ve parti yayınlarının daha çok kişiye ulaşması, SEP’in ve sosyalizm mücadelesinin ilerletilmesi, sadece parti üyelerinin değil, bilinçli her emekçinin sorumluluğudur.
Halkın gözünde sendikaların çok kötü bir imajı var. Gerçekten de bazı küçük istisnalar hariç sendikalar mevcut halleriyle berbat durumda, öyle ki çoğu kez “sendika ağaları” lafı yeterli gelmiyor, bu yüzden “sendikal mafya”lardan bahsetmek daha isabetli oluyor. Geleneksel sendikal mafyaların yandaş sendikalarla iç içe durumunu da hesaba katarsak tablo daha da kararıyor. Sendikal alanın bu güçlerce işgal edilmiş olması elbette tesadüfi değil. Burjuva düzen ağır sömürü şartları karşısında sendikaya benzer sendikalar istemiyor, bu yüzden de gerekenler yapılmış. Sendikal kanunlar, sendika ağalarının doğması ve gürbüzleşmesi için dizayn edilmiş. Sendikalar içerisinde muhalefetin önü kesildiği gibi daha mücadeleci küçük sendikaların gelişmesinin önü kapatılmış. Sendikalarda dönen yolsuzluklara bakan yok. Kasıtlı tabi. Sendikal mücadelenin yozlaşması ve emekçilerin gözünden düşmesi için her türlü pisliğe göz yumuluyor. Neticede işçilerin kanını emen bu parazit sendikal yapının elindeki maddi kaynaklar rant alanına dönüşüyor ve kaçınılmaz sonuç mafyalaşma oluyor.
Bu yüzden SEP önüne ödev olarak mevcut sendikal yasa ve yasakların kaldırılması mücadelesini koyuyor. Metal işçilerinin geçtiğimiz yıllarda sendikal mafyalaşmaya karşı ne kadar güçlü eylemler yaptığını hepimiz hatırlıyoruz. Bu perspektifle mevcut sendikalar içerisinde taban inisiyatifinin gelişmesi ve yozlaşan unsurların aşağıdan yükseltilen basınçla tasfiye edilmesi mücadelesi çok önemli. Yani sendikal mücadeleyi boş ver, at gitsin gibi bir tavrımız yok. Ayrıca SEP’in önayak olacağı yeni sendikaların kurulması seçeneğini de dışlamıyoruz. Koşulların gerekli kıldığı durumlarda kimi sektörlerde partimiz yeni sendikaların kurulmasına öncülük edecektir. SEP, sosyalist emek mücadelesinin güçlenmesi için taktiksel zenginliği uygulamaya sokacaktır.
Emekçiler hazır. Asıl mesele sosyalistlerin bu rolü oynamak için hazır olmaması. Yani nesnel şartlar çoktandır uygun, ama öznel faktör konusunda büyük boşluklar var. SEP’in bu boşluğu doldurmak için harekete geçtiğini söylemiştik. Emekçilere gelirsek. Emekçilere gidildiğinde, onlara dönük siyaset yapıldığında net bir şekilde şunu görüyorsunuz: “Emekçiler sömürüldüklerinin farkında”. Kimse aptal değil, emekçilere cahil vb. şeklinde üstten bakanlar, aslında kendi cahilliklerini ortaya koyuyorlar. Emekçilerin teslim oldukları yer, sömürü sisteminin değiştirilemez olduğunu düşünmeleri. Şimdi baktığınızda gerçekten de bir alternatif yok. Mesele sadece AKP meselesi değil ki. CHP de dahil olmak üzere bilinen diğer partilerde de zenginlerin borusu ötüyor, sahip oldukları belediyelerde sendika ve grev karşıtı tavırlar kendini gösteriyor ve temelde sömürü sistemiyle bir sorunları yok. Hal böyle olunca emekçiler burjuva politikasının suni bölünmelerine ve kutuplaşmalarına göre bölünüp buna göre oy veriyorlar. Ayrıca emek mücadelesi gündeme geldiğinde en muhafazakar ya da milliyetçi işçilerin mücadelenin bayraktarlığını yaptığını defalarca gördük. Çok bahsedilen önyargıların yıkılması için de sosyalist emekçi siyasetinin mücadele içerisinde kendisini göstermesi gerekiyor. İnsanların inançları ya da yaşam tarzları SEP’i ilgilendirmiyor. Hatta türbanlı bir emekçinin SEP’e katılması bizleri çok mutlu eder. Bizleri asıl ilgilendiren insanların hayatta nerede durduklarıdır. Haktan, eşitlikten, doğruluktan yana mı duruluyor yoksa sömürüden, yalakalıktan ve haksızlık karşısında susmaktan yana mı duruluyor? Neticede biz sosyalistler emekçilere gerçek bir alternatif olarak kendimizi ortaya koyabilirsek emekçiler sosyalizme geleceklerdir. Sağ fikirlerin etkisi altındaki emekçiler sosyalistleri tanımadıkları için önyargılara sahip olabilirler. Ama birebir temas gerçekleştikçe, hele emek merkezli bir mücadelede yanyana kavga verildikçe şüpheler dağılacak ve müthiş bir uyum ortaya çıkacaktır. Yeter ki bu teması sağlayalım.