21.yy tıpkı bir önceki yüzyıl gibi krizler, savaşlar ve devrimler yüzyılı olacaktır. Kar hırsının temel dinamik olduğu bu sistemde gündelik yaşam, çok yoğun bir sömürünün yanı sıra korkunç bir yabancılaşma, ırkçılık, etnik çatışmalar, cinsiyetçilik, baskı, şiddet, yozlaşma ile geçmektedir. Doymak bilmez bir kar iştahı ile varolan bu sistem, yol açtığı doğal tahribatla dünyamıza geri dönülmez zararlar veriyor. Açıktır ki kapitalizmin zincirlerinin kırılamaması durumunda insanlığı bekleyen son barbarlık olacaktır. Bütün bu süreçte işçi sınıfının öncülerinin devrimci Marksizm bayrağı altında toplanması tarihsel bir öneme sahiptir. Bu çerçevede kapitalist kriz koşullarında en birincil konu 19. ve 20.yy’ın deneyimleriyle billurlaşan Marksist programın ortaya konmasıdır
Kapitalizm Çürümüş Bir Düzendir
Kapitalizm üretici güçlerde büyük sıçrama yaratıp, insanın potansiyellerini açığa çıkarmış, insanlığa devasa güçlere ve olanaklara erişme imkânı sağlamıştır. Ne var ki kısa bir sürede bu devasa aygıtları insanlığın karşısına diken yine kapitalizm olmuştur. İnsanlık, milyarlarca emekçinin vahşi sömürüsüyle yaratılan dev kaynakların, bir avuç sermayedara hizmet ettiğine tanık olmuştur. Uygarlık tarihinde hiçbir zaman bu kadar az sayıda insan, bu kadar çok sayıda insanın sömürüsünden elde edilen devasa bir birikime sahip olmamıştır. Zenginle yoksul arasındaki uçurum tarih boyunca hiçbir zaman bu kadar büyük bir derinliğe ulaşmamıştır. Esas motoru kar hırsı ve rekabet olan kapitalist sistemin çarkları döndükçe emperyalist savaşlar, açlık, yoksulluk, katliam, ırkçılık, yabancılaşma, şiddet, çürüme, bencillik, çevre felaketleri ve insanlığın başına bela olan daha nice kötülük yaşamın doğal parçalarına dönüşmüştür. İnsanlık 20.yy boyunca, daha önce hiçbir zaman yaşamadığı kadar katliam yaşamıştır. Kapitalistlerin, milyonlarca insanın katledildiği Nazi ölüm kamplarını dahi yaratabilecekleri, nükleer bombaları büyük kentler üzerinde deneyebilecekleri görülmüştür.
21.yy’ın başında olduğumuz şimdilerde ise barbarlık yoğunlaşarak devam etmektedir. Kapitalist tahribat, insan varlığını ve yeryüzünü tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır.Kapitalistlerin o çok övündükleri demokrasilerinin, en ileri örneklerinde bile orta oyunundan başka bir şey olmadığını biliyoruz. Paranın açamadığı kapı bulunmamaktadır. Kitle haberleşme aygıtlarını kapitalistler denetlemektedir, burjuva partiler dev kaynaklarıyla siyasi tekellerini oluşturmaktadır, seçim sistemleri her daim onların hizmetindedir ve asıl kararlar, asla yasama organlarında değil, kapalı kapılar ardında emperyalist-kapitalist güçler ve onların karanlık silahlı unsurlarınca alınmaktadır. Kapalı kapılar ardında çevrilen dolapların çok daha açık ve sıradan bir hal aldığı, askeri darbe ve muhtıraların havada uçuştuğu, derin devlet uygulamalarının, baskı ve işkencenin günlük meselelere dönüştüğü az gelişmiş kapitalist ülkelerde bu orta oyunu çok daha gülünç bir hal almaktadır.
Kapitalizm, sanıldığının aksine, yıkılamayacak bir sistem değildir. Kapitalist sistemdeki derin çelişkilerin yarattığı sınıf savaşımı; ekonomik krizler ve emperyalist savaşlar sürecinde radikalleştiğinde kapitalist düzeni sarsar. Kapitalizmin kendi içsel çelişkileri yıkılışının zeminini hazırlamaktadır. Ayrıca, kapitalizmin alternatifi kurulabilir. Vahşi rekabet yerine işbirliği, piyasa anarşisi yerine demokratik planlamanın hayata geçirildiği bir düzen inşa edilebilir. Bugün çokuluslu şirketlerde tepeden tırnağa en ince ayrıntısına kadar inen planlama, pekala mal ve hizmetlerin dünya ölçeğinde nasıl dağıtılacağı sorusunun da cevabını vermektedir. Toplumsal görevler herkese paylaştırılırken, toplumsal kararlar demokratik olarak alınabilir. Yani kapitalizmin alternatifi vardır; bu da sosyalizmdir. Üretim araçlarının gelişkinlik düzeyi çoktandır bunun için elverişlidir, dünyadaki mevcut üretim düzeyi, kısa bir çalışma saatiyle herkesin ihtiyaçlarının fazlasıyla karşılanabileceği düzeydedir.
Kapitalizmi Yıkmaya ve Sosyalizmi Kurmaya Yetenekli Yegâne Sınıf Proletaryadır
İlkel komünal toplumlardan beri tarih, sınıf savaşımlarının tarihidir. Toplumların sınıflara bölünmüş yapısı, çağlar boyu süregelen sınıf mücadelesine ve bu mücadelelerin sonunda ortaya çıkan ilerlemelere neden olmuştur. Sınıflar arasındaki savaşım ya savaşan sınıfların birlikte mahvolmalarıyla ya da toplumun tümüyle devrimci bir şekilde dönüşmesiyle sonuçlanmıştır. Böyle bir devrimci dönüşümü sağlayacak nüveler eski toplumun bağrında gelişirler. Kapitalist toplumların devrimci dönüşümünü sağlamaya yetenekli tek sınıf proletaryadır. Bugün, yalnızca işçi sınıfı, burjuvazi ile karşı karşıya duran bütün öteki sınıflar içerisinde gerçekten devrimci sınıftır.
Öteki sınıflar modern sanayi karşısında eriyip yok olmaya mahkumken proletarya varlık kaynağınından alır; onun özel ve temel ürünüdür. Yaşamını devam ettirmek için emek gücünü satmaktan başka çaresi olmayan işçi sınıfı, kendisini daha fazla sömürmek isteyen kapitalistler ile doğal bir mücadele içindedir. Sözünü ettiğimiz doğal sürtüşmeler, kapitalizmin kriz koşullarında yaşanacak büyük kavgaların bir habercisidir. Proletarya, sınıfsız toplumun yaratıcısı olma yeteneğini kapitalist üretim ilişkilerinden alır. Daha önceki sömürülen sınıflardan farklı olarak proletarya, kapitalizmi yıkmak ve yeni bir toplumu örgütlemek için gerekli olan kolektif davranma yeteneğine sahiptir.
Kapitalizmin gelişmesiyle proletarya sadece sayısal olarak artmaz, üretim süreçlerinde daha büyük yığınlar halinde yoğunlaşır. Kapitalist üretim sürecinin kendisi, iş yerlerinde büyük bir kolektivite, uyum, eşgüdüm ve disiplin gerektirir. Üretilen her meta ya da sunulan her hizmet proletaryanın ortak çalışmasının bir ürünüdür. En ufak bir hatanın kimi zaman hatalı ürün, kimi zaman iş kazası demek olduğu kapitalist üretim modeli, işçi sınıfı mücadelelerinde görülen uyum, eşgüdüm ve disiplinin temelini oluşturur. Bu bağlamda, proletarya kolektif bir sınıftır.
Kapitalist üretim sürecinde proletarya üretimin nasıl örgütlendiğini yaşayarak öğrenir; bu, ileride kurulacak olan işçi iktidarında sosyal hayatın nasıl örgütleneceği konusunda da proletaryayı doğal olarak donanımlı kılar. Proleterler, en basit işçi hakları mücadelesinde dahi birlik olmak zorunda olduklarını hissederler. Bu açıdan, “ya birlikte ve örgütlü, ya da hiçbir şey” ikilemi, proletaryayı dişini gösterebildiği her yerde örgütlenmeye iter: Sendikalar, işçi komiteleri vs. Bu yetenek, başka hiçbir toplumsal sınıfta mevcut değildir.
Proletaryanın sosyalizm mücadelesinin tarihsel öznesi olmasını sağlayan diğer bir maddi gerçeklik de kapitalist üretim modelinde işçi sınıfının sahip olduğu merkezi roldür. Tüm hayatı var eden proletaryadır. Bu özelliği ile proletarya öyle devasa güçleri harekete geçirebilir ki burjuva devlet aygıtını paramparça edip dağıtabilir. Bunu, toplumların kader anının belirlendiği, sınıfların tüm yeteneklerinin ortaya çıktığı devrimci durumlarda, proletaryanın harekete geçirebilme kapasitesine sahip olduğu devasa aygıtlarda görebiliriz. Tüm üretim, fabrikalar, işyerleri, atölyeler, bürolar, bankalar, silah fabrikaları, demiryolları, limanlar, hava alanları, haberleşme sistemleri vb. böyle dönemlerde işçi sınıfının kontrolüne girer. Öyle ki politik kitle grevleri genelleştiği ölçüde egemen sınıfları kötürüm eder, onların iktidarını fiilen sona erdirir.
Sovyetik ayaklanma ile de kapitalist rejime son darbe vurulur. Egemen sınıf gerçek düşmanını iyi tanımakta, çeşitli ideolojik araçlarla devrim ve sosyalizm iddiasını zayıflatmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda, insanlığın kapitalist çürümüşlükten kurtuluşunun tek yolunun sovyetik ayaklanma, işçi iktidarı ve sürekli devrim olduğu gerçeği karşısında egemen sınıfın “proletarya öldü” naraları savurması boşuna değildir. Oysa ki işçi sınıfı, sayıca ve nesnel güç ilişkileri bakımından zayıflamak bir yana daha da büyümüş, gelişmiş ve proletaryanın harekete geçirebileceği aygıtlar gücünü daha da artırmıştır. Sanayi işçilerinin sayısı küresel olarak artmaktadır. Özellikle Çin, Hindistan, Brezilya, Nijerya, Uzak Asya vb bölgelerde sadece geçtiğimiz yıllarda yüz milyonlarca yeni sanayi işçisi ortaya çıkmıştır. Bugün dünya nüfusunun çoğunluğunu proleterler oluşturmaktadır ve işçi sınıfı insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar büyüktür; ücretli kölelik yayılmış, genelleşmiştir ve bu süreç işlemeye devam etmektedir.
Proletaryanın yok oluşunu ispatlamak adına ileri sürülen kanıtlar, proletaryanın bileşiminde meydana gelen değişimlerden başka şey değildir. Beyaz yakalı ücretlilerin ve hizmet emekçilerinin büyük çoğunluğu proletarya ailesinin bir parçasıdır. İşçi sınıfının bileşimi kapitalizmin teknolojik zeminiyle birlikte dönüşüme uğruyor, eski endüstriler ortadan kalkarken yenileri ortaya çıkıyor. Burjuvazinin akademilerinde işçi sınıfının öldüğüne dair ortaya atılan sosyolojik “delillerin” bilimsellikten ne kadar uzak olduğu ortadadır. O halde, işçi iktidarı ve dünya devrimi, maddi zemini güçlenerek devam eden, zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan milyarlarca proleterin kazanabileceği tarihsel bir iddiadır.
Proleter Devrim ve İşçi İktidarı
Proleter devrim, devrimci işçi hareketinin kendi temsilcilerinden oluşan işçi konseylerinin iktidarı sovyetik ayaklanma yoluyla ele geçirmesidir. İşçi sınıfının, kır emekçilerinin, kent yoksulları ve işsizlerin her işyerinde, her işçi mahallesinde kendi aralarından seçtikleri temsilcilerin organı olan konseylerin asıl tarihsel rolü, yeni iktidar aygıtları olmalarıdır. Konseyler, sınıf mücadelesi tarihi boyunca işçi iktidarının nüveleri olarak devrimci durumun belirli bir anında ortaya çıkmış ve farklı ülkelerde farklı dillerde isimlendirilmişlerdir: Sovyetler, konseyler, komiteler, şuralar, cuntalar… Devrim sırasında asker sovyetlerinin oluşturulması özellikle önem kazanacaktır; bu, devrimin kaderini belirleyecek çapta önemli bir olaydır ve aynı zamanda tarihsel örneklerde defalarca görüldüğü gibi gayet mümkündür.
İşçi konseyleri, tek tek işyerlerini, işkollarını ve meslek gruplarını aşarak işçi sınıfının değişik katmanları arasındaki ayrışmaları ortadan kaldırır ve işçi sınıfının devrimci birliğini ifade eder. İşçi konseyleri, kapitalizmin derin krizi karşısında işçi sınıfı mücadelesinin sınıfın birliği, eşgüdüm ve karşı hamle gibi ihtiyaçlarının karşılanmasının doğal sonucu olarak ortaya çıkar ve giderek sistemin krizi karşısında ikinci bir iktidar odağı olarak kendisini var eder. İkili iktidar, varlığını uzun süre koruyamaz. Ya işçi konseyleri burjuvaziyi devirecek ve kendi hükümetini kuracak ya da burjuvazi tarafından devrilecektir. Bu noktada işçi konseyleri içinde etkin durumda olacak olan sistemden kopamayan merkezci ve reformist solun duraklatıcı etkisine karşı Bolşevik öncünün oynayacağı devrimci rol tarihin nasıl yazılacağını belirleyecektir.
Bolşevik etkinin zayıflığı durumunda muhakkak ki merkezciler ve düzenden kopmayan diğer sol unsurlar yenilginin hazırlayıcısı olacaktır. İşçi konseylerine seçilen temsilciler, seçmenlerin çoğunluğunca ne zaman istenirse görevden alınabileceklerdir. Bürokrasinin gelişimi, kapitalizme açılan kapının aralanması anlamına gelir. Bu nedenle bürokratizme karşı mücadele işçi iktidarındaki en önemli görevlerin başında gelir. Bu konuda en büyük silah işçi demokrasisinin gelişkinliğidir. Kitlelerin temsilcilerini sürekli denetim altında tutmaları hem konseyler rejiminin demokratik karakterini ifade eder hem de mücadeleye ihanet eden unsurların tasfiye edilmesini kolaylaştırır. İşçi sınıfı kapitalist siyasi aygıtı parçaladıktan sonra proletarya diktatörlüğünü örgütlemek zorundadır. Sınıfsız, sınırsız, devletsiz bir dünya hedefine bir çırpıda varılamaz, tüm insanlık tarihini tersine çevirecek böyle bir toplumsal dönüşümün birkaç günlük bir olay olmayacağı aşikârdır. Uygarlığın kapitalist pislikten arınabilmesi için bir geçiş dönemine ihtiyaç vardır. Bu geçiş aşaması işçi iktidarı olacaktır. Kapitalist devletin yıkılan bürokrasinin yerine işçi konseylerine dayalı işçi devleti yükselecektir. Proletarya diktatörlüğü, ancak tüm ezilenlerin ve yoksulların desteğini alarak onlara öncülük eden işçi sınıfının kitlesel, doğrudan, militan mücadelesiyle; işçi sınıfının kendi eylemiyle mümkündür.
İşçi iktidarı, küçük bir azınlığın kendini kitleler yerine ikame etmesiyle kurulamaz. İşçi iktidarı ancak işçi konseyleri aracılığıyla aşağıdan yukarıya örgütlenebilir. Bunun dışındaki kestirmeci, maceracı, tepeden inmeci, gerillacı her yol kaçınılmaz olarak bir azınlık iktidarıyla, kapitalizmle, sonuçlanır. Marks’ın dediği gibi işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.
Tüm iktisadi ve toplumsal yaşamın proletaryanın elinde toplanacağı işçi iktidarı boyunca mülksüzleştirenler mülksüzleştirilecek, üretim araçları bireylerin özel mülkiyeti olmaktan çıkıp toplumun tümüne ait olacaktır. Bu süreçte, eski mülk sahibi sınıfların tüm direnci kırılacak, burjuva ordu dağıtılacak, buna paralel olarak devrim, kendisini korumak için halkı silahlandıracak ve işçi milislerini örgütleyecek, tüm bankalar tek bir merkez banka halinde kamulaştırılacak ve dış ticaret tekeli oluşturulacaktır. Kapitalistlerin parlamentoları ve yargı organları dağıtılacak yerlerine demokratik konseyler ve emekçilerden oluşan jüriler getirilecektir. Burjuva devletin diğer kapitalist ülkelerle imzaladığı her türlü gizli emperyalist anlaşma iptal edilecek ve dünya kamuoyuna duyurulacaktır. Ekonomik ve sosyal hayatın kontrolü, yeni iktidarın öznesi olan işçi konseylerinin denetimine geçecektir.
Kapitalizmden komünizme geçişte baskı hala bir gerekliliktir. Ancak, bastırılacak olan artık sömürülen çoğunluk değil, sömüren azınlık olacaktır. Bir sınıfın bir başka sınıf tarafından bastırılmasına yarayan bir makine olan devlet, işçi iktidarında varlığını devam ettirecektir. Proletarya, devleti, gerek sömürücülerin direnişini ezmek gerekse köylüler, küçük burjuvazi ve yarı proleterlere önderlik etmek için kullanacaktır. Bu bir geçiş devleti olacaktır. Artık gerçek anlamda bir devlet değildir. Sömürücü azınlığın dünün ücretli köleler çoğunluğu tarafından baskı altında tutulması karşılaştırılmalı olarak son derece kolay, basit ve doğal bir görevdir. Kölelerin, serflerin, ücretli işçilerin kalkışmalarının bastırılması sırasında görülenden çok daha kansız olacaktır. Demokrasinin halkın ezici çoğunluğunu içine alacak şekilde genişlemesi, baskı için özel bir aygıta duyulan ihtiyacın ortadan kalkmasıyla uygunluk içindedir. Proletarya diktatörlüğünü tek parti diktatörlüğü, baskı ve otoriterlik ile ifade eden Stalinist karşı devrim okulunun tersine; çoğunluğun yönetimine dayanan işçi iktidarı için demokrasi olmazsa olmaz bir ilkedir. Proletarya diktatörlüğü boyunca uygulanacak işçi demokrasisi yanında en gelişkin burjuva demokrasileri dahi güdük kalacaktır. Söz konusu baskı, sadece hala karşı devrimle eski düzeni tekrardan diriltmek isteyen burjuva unsurlara yönelecektir. Sovyet sistemi aracılığıyla doğrudan demokrasi mümkün mertebede uygulanacaktır. Lenin’in dediği gibi demokrasiyi sonuna kadar geliştirmek, bu gelişmenin biçimlerini araştırmak, onları pratiğin deneyinden geçirmek toplumsal devrim savaşımının temel görevlerinin başında gelir.
İşçi devleti, doğrudan demokrasi alanını yaygınlaştıracak, güdük burjuva demokrasisini fersah fersah aşacaktır. Bu devlet bütün sosyal faaliyet alanlarını (haberleşme, sağlık, öğrenim, kültür…), o alanla ilgili yurttaşların katılımına ve denetlenmesine bırakacaktır. En yüksek mevkilerdeki memurlar da dâhil olmak üzere, bütün memurların aylıkları ortalama bir kalifiye işçinin ücreti ile sınırlanacak ve mecburi rotasyon ilkesi ile ömür boyu yönetici bir kastın oluşması engellenecektir. Yani, tüm bu işçi temsilcileri istenildiğinde geri çağrılabileceklerdir. Yurttaşların cinsiyet, din, ırk, milliyet ayrımına bakılmaksızın eşitliği, konseyler iktidarınca hemen garanti altına alınacaktır. Muhalefet örgütleri de dâhil olmak üzere çeşitli politik örgütler kurma hakkı, muhalefet basını kurma hakkı, azınlıkların kendilerini yazılı ve görsel olarak serbestçe ifade etme hakkı işçi konseyleri tarafından güvence altına alınacaktır. Yargıçlar seçilecek ve bütün davalar tam metin olarak yayınlanacaktır. Proletarya diktatörlüğü hiçbir bilimsel, edebi, kültürel ve ya sanatsal akımı baskı altına almayacağı gibi, bunlar maddi ve manevi olarak desteklenecektir. Kendini egemen sınıf olarak örgütlemiş olan işçi sınıfı, eski devlet mekanizmasıyla yönetemez. Devrim, işçi sınıfının eski devlet makinesini parçaladıktan sonra yeni oluşturacağı makine yardımıyla yönetmesini sağlamalıdır. Kazandığı iktidarı yeniden yitirmemek için işçi sınıfı, o zamana kadar kendisine karşı kullanılan eski baskı makinesini ortadan kaldırmak zorundadır.
Proletarya polis teşkilatını, düzenli orduyu kaldıracak ve yerine silahlı halkı (işçi milislerini) geçirecektir. Kolektif iktidarını korumak isteyen proletaryanın alacağı önlemler, eski unsurları bastırmakla sınırlı kalmayacaktır. Oluşturulacak ilkelerle, işçi iktidarı içinde ayrıcalıklaşma ve yeni bir yönetici sınıfın ortaya çıkışı engellenecektir. Bu ilke ve önlemlerin başında, işçi temsilcilerinin doğrudan demokrasi ile seçilmesi, seçilenlerin her an geri çağrılabilmesi ve temsilcilerin ücretlerinin ortalama işçi ücretini geçmemesi gelmektedir. İşçi iktidarında işçi sınıfının her kesimi kendi temsilcilerine sahip olacak ve ülke çapındaki temsilcilerin oluşturduğu komiteler olan sovyetler yeni devletin yönetim organları olacaktır.
İşçileri sovyetlerde temsil edecek olan temsilciler düzenli ve kısa aralıklı seçimlerle atanacak, her an geri çağrılabilecektir. İşçi iktidarı, her işçinin denetleme ve hesap sorma, mekanizmalarını kullanabileceği, bürokrasinin varlık şartlarını kurutan bir rejimdir. Diktatörlük toplumsal karşıtlıkların varlığını gerektirir. Ulaşılması istenen hedef sınıfsız bir toplum ise diktatörlük bir amaç değil, bu hedef doğrultusunda kullanılacak bir araç olacaktır. Proletarya diktatörlüğü burjuva ve sosyalist toplumlar arasında bir köprüdür. Özünde geçilicilik niteliği taşır. Temel görevi kendi yok oluşunu hazırlamaktır. Diktatörlük ve devletin yüceltilmesi Stalinizmin tahribatlarından biridir.
Sosyalist Dünya Devrimi
Kapitalizm var olduğu her yerde kendisini egemen üretim ilişkisi olarak örgütleyen bir dünya sistemidir. Kapitalizm, sosyalizm de dâhil olmak üzere farklı bir üretim ilişkisiyle bir arada uzun süre barış içinde yaşayamaz. Sonuçta ya sosyalizm sonuna kadar giderek kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderecektir ya da kapitalizm ayakta kalacak ve işçi sınıfının iktidarını ezecektir.
Bundan çıkacak sonuç, kapitalizmin alternatifi olmayı hedefleyen sosyalizmin de ancak bir dünya sistemi olabileceğidir. Proleter devrim, ulusal sınırlar içinde başlar, fakat başarısı ancak küresel düzeyde uygulamaya geçmesiyle mümkündür. Devrim, uluslararası bir karakter kazanamaz, tek bir ülkeye sıkışıp kalırsa emperyalizmin yoğun saldırılarına uzun süre dayanamayacaktır. Dünya pazarını yaratan büyük sermaye, yeryüzündeki bütün ulusları öylesine birbirine bağlamıştır ki her ulusun başına gelecekler bir diğerine bağlıdır. Herhangi bir ülkede patlak veren bir ekonomik kriz derhal diğer ülkelere sıçrayıp, küresel kapitalist sistemi pençesine alma eğilimi gösterir. Bununla paralel olarak herhangi bir ülkede gerçekleşebilecek bir devrimci durum da dalga dalga diğer ülkeleri saracaktır. Sosyalizmin tek bir ülkede nihai zafere ulaşması kuşkusuz olanaksızdır. Sosyalizm ancak dünya genelinde başarıya ulaşması halinde kalıcı bir zafer elde edebilir. Dolayısıyla herhangi bir ülkede gerçekleşen bir proleter devrim ancak bir başlangıç olabilir. Başarılı bir devrimin kaderi (dolayısıyla tüm insanlığın kaderi), devrimin diğer ülkelere sıçramasına bağlıdır.
Kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Dünya devrimi, farklı ülkelerdeki devrimlerin birbirlerini tetikleyeceği, toplumların şiddetli bir şekilde sola kayacağı, ayaklanma ve büyük toplumsal kalkışmalarla geçen bileşik bir süreci ifade eder.
Stalinist Rusya’da bürokratik aygıtın çıkarlarını korumak adına uydurulmuş sözde teoriler olan ulusal sosyalizm, tek ülkede sosyalizm gibi formülasyonlar devrimci işçi sınıfı hareketine tarih boyunca büyük zararlar vermiş tehlikeli gericilik biçimleridir. Sosyalizmin tek ülkede kurulamayacak olması, bu formülasyonun bilim dışı olan ütopik yüzünü bizlere anlatır. İçe kapanmacı ve milliyetçi eğilimleri ile de bunlar Marksizmin temel prensipleriyle taban tabana zıt bir konumdadırlar.
Tek ülkede sosyalizm formülasyonu, uluslararası düzeyde emperyalist kapitalist sistemle uzlaşılabileceğini ifade ettiği ölçüde bunun ulusal ölçülerde de mümkün olabileceğini açımlamış olur. Sosyalizmin tek ülkede gerçekleştirilebileceğine inanıldığında, bunun yalnız iktidarın fethedilmesinden sonra değil, fakat bundan önce de gerçekleştirilebileceğine inanmak mümkün hale gelir. Bu, burjuva düzene eklemlenen sosyal vatanseverlik bataklığına dalmanın iyi bir yolu olacaktır.
Komünist Toplum
Tüm dünyada işçi iktidarları kurulup, dünya devriminin tamamlanmasıyla komünist topluma ulaşılabilecektir. Kapitalist toplumda sefil ve sahte bir demokrasi mevcutken, proletarya diktatörlüğünde sadece sömüren sınıfın baskı altına alındığı, çoğunluk için var olan, gerçek bir demokrasi görürüz. Ancak gerçekten de eksiksiz bir demokrasi yalnız komünizmle gelebilir. Ayrıca, demokrasi ne kadar eksiksiz olursa o kadar da gereksiz olur. Komünist toplum evresinde, demokrasi bir yönetim ve devlet biçimi olmaktan çoktan çıkmış, insanların davranış ve yaşayış alışkanlıklarına işlemiş, bunların içinde çoktan eriyip gitmiş olacaktır.
Kapitalizmden işçi iktidarına geçiş aşamasından sonra, ilk olarak komünist toplumun birinci evresi yaygın adıyla sosyalizm aşaması gelecektir. Bu aşamada sınıflar ortadan kalkmıştır. Meta ve para ekonomisi ortadan kalkmış olacaktır. Devletin ortadan kalkması, yani insanlığın uluslararası zaferi gerçekleşecektir. Temel ihtiyaçların bedava tatmin edilmiş olması dışında ödüllendirme, topluma sağlanan emek miktarına bağlı olarak ölçülmeye devam edecektir. Komünist aşamadaysa herkese ihtiyacına göre, herkese yeteneğine göre ilkesi uygulanır. Önemli bir nokta da kapitalizm sonrası bu toplumlarda, aşamaların birbirine dönüşümünde devrim ya da sıçramalara gerek olmayışıdır. Her şey zamanla mevcut yapıların evrimi ile gerçekleşecektir.
Komünizmin maddi temeli ekonomik güçlerin yüksek bir gelişmesidir ve böylece artık yük olmaktan çıkan üretici emek herhangi bir dürtü desteğine gereksinim duymamalıdır. Yaşam için gerekli malların dağıtımı, sürekli bolluk koşullarında eğitim, alışkanlık ve toplumdan fikirden başka hiçbir denetime ihtiyaç duymaz