Bize Ulaşın ★0538 669 1917 ★[email protected]

Bildirge | Filistin halkının ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesinin daima yanındayız!

Bildirge | Filistin halkının ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesinin daima yanındayız!

Napoli’de (İtalya) düzenlenen Emperyalist Savaşa Karşı Uluslararası Konferans tarafından kabul edilen karar metni.

7 Ekim’den bu yana geçen 20 ay bütün dünyanın gözleri önüne şu kesin doğruyu koydu: İsrail devleti sömürgeci, üstünlükçü, ırkçı bir baskı ve ölüm makinesidir. Varlığı, Filistin halkının var oluşu ve özgürlüğü ile, etnik ve dini ayrımcı karakteri sebebiyle de, çatışma halindedir. Demagojik olarak Avrupa’da zulme uğrayan Yahudilerin bir kısmı için “vatan” olarak lanse edilen Siyonist devlet kendini, artık açık açık Nazizm’i andıran terörist metotlar kullanarak, Filistinlilerin etnik temizliği ve yok edilmesi üzerine inşa etti. Bütün bu yaşananların insanlık dışı olduğunu hisseden İsrail ve dünyanın her yanındaki Yahudi kitlelerini, birçoğunun çoktan yaptığı gibi, net bir şekilde Siyonizm’le yollarını ayırmaya ve aktif bir şekilde Filistin halkının mücadelesini desteklemeye çağırıyoruz. Soykırımcı Siyonist İsrail Devleti yıkılsın!

Geçen on yıllarda İsrail devleti Lübnan, Suriye, Mısır, Ürdün, Irak, Yemen ve İran’a karşı savaş yürüttü. Bu şekilde İsrail bütün dünyanın en militarize, dünya üzerindeki herhangi bir ülkeden daha çok sürekli savaşlara adanmış, sömürücü sınıfın boyunduruğu altına aldığı halkın üzerinde en acımasız ve teknolojik açıdan gelişmiş kontrol ve baskı mekanizmalarını kullanarak “polis devlet” kavramının evrensel sembolü haline gelmiş devlet olmayı başarmıştır.

Son aylarda ortaya çıkan bir diğer kesin hakikat ise şudur: İsrail devleti, işlediği tüm suçlara rağmen her istediğini cezasız bir şekilde yapabilmekte, çünkü öncelikle Amerika Birleşik Devletleri ve ardından Batı Avrupa ülkeleri tarafından koşulsuz biçimde desteklenmektedir. Bu destek, yalnızca ideolojik ya da tarihsel gerekçelerle değil; İsrail’in, dünyanın en büyük petrol üreticisi ve rezervine sahip olan Orta Doğu bölgesinde emperyalist güçlerin ileri karakolu işlevini görmesinden kaynaklanmaktadır.

Gazze’de sürmekte olan soykırım —ilkine kıyasla çok daha vahşi ve kanlı bir ikinci Nakba—; bu toprakların ve doğal yaşam alanlarının tümüyle tahrip edilmesi; Batı Şeria’da etnik temizliğin yeniden canlandırılması ve yakında resmi ilhak tehdidinin ortaya çıkması; açlığın bir imha silahı olarak kullanılması — tüm bunlar, yalnızca Batılı emperyalistlerin desteğiyle değil, aynı zamanda BRICS ülkelerinin (başta Çin, Rusya ve Brezilya olmak üzere) Siyonist devlete ihtiyaç duyduğu her türlü malzeme ve lojistiği sağlamayı sürdürmesi sayesinde mümkün hâle gelmiştir. Bu sayede İsrail devleti, katliamı kesintisiz biçimde sürdürebilmekte ve sosyal yaşamını “normal” bir şekilde devam ettirebilmektedir.

Gazze soykırımı Batı emperyalizminin geri dönülemez bir hegemonya krizindeki son hamlesi olmakla birlikte aynı zamanda karşıt burjuva kampların ezilen kitlelerin devrimci isyanına ve bu isyanın yayılması tehlikesine karşı nasıl bir araya gelip ortak hareket edebildiklerini de gösteriyor. Bu geçtiğimiz yirmi ayda Filistin halkının ulusal ve toplumsal kurtuluş davası hiç olmadığı kadar uluslararası bir boyut kazandı. On yıllar boyunca Filistin davası uluslararası anti emperyalist mücadelenin (Vietnam, Cezayir vb. diğer ulusal kurtuluş mücadeleleri ile birlikte) başat konularından biri olmuştur. Filistin, artık geçen on yıllardan çok daha farklı bir şey ifade etmeye başladı: Gazze halkının sergilediği olağanüstü cesaret, dirayet, onur, direniş ve örgütlülük, her defasında küllerinden yeniden doğan bir anka kuşu gibi Filistin davasını, dünya çapındaki tüm ezilenlerin ortak mücadelesi hâline getirmiştir. Gönüllü körlük içindekiler dışında herkesin artık görmesi gerekir ki, Filistin “halksız bir toprak” değil, dört bir yana dağılmış halkın ve onların mirasçılarının yurt bildiği bir topraktı ve hâlen de öyledir. Bu halk, yeryüzünün dört bir yanına sürülmüş olsa da toprağını unutmamıştır ve unutmayacaktır.

Yüzlerce yıldır Siyonistlerden ve Batı Siyonizm’inden gelen sömürgecilik, ırkçılık, imha ve “demokratik” Siyonist-faşizme rağmen Filistin mücadelesi, en ağır bedellere rağmen,  ayaktadır. Hala nesilden nesile aktarılarak, hiçbir dost devleti olmadan, yalnızca emekçi kitlelerin duygudaşlığı ve dayanışması sayesinde (özellikle gençler arasında; Arap dünyasında, İslam ülkelerinde ve hatta Siyonizm’in koruyucusu olan batılı ülkelerde) tekrar tekrar canlandırılıyor. Bu uluslararası ve çoğu zaman enternasyonalist nitelikteki dayanışmanın gücü, Filistin direnişinin Arap rejimleri, Filistin burjuvazisi, milliyetçi ideolojiler ve dışlayıcı dini aidiyetlerin getirdiği yalıtılmışlığı aşabilmesini sağlamaktadır.

Bu duygudaşlık ve kitle hareketleri o kadar yaygın, soykırımcı Siyonist devlet o kadar itibarsız ki bazı Avrupa hükumetleri ve bazı Avrupalı “sol” partiler Gazze’deki katliam ve yıkım neredeyse tamamlanmışken “Filistin devletinin tanınması” fikrini değerlendiriyorlar, “katliamın bitmesini” talep ediyorlar ve Netanyahu’nun “çok ileri gittiğine” dair laflar savuruyorlar. Ancak İsrail hükümetinden geç gelen bu alaycı ve ikiyüzlü uzaklaşma; neredeyse daima Filistin “terörizminin” eş zamanlı kınanmasıyla birlikte gerçekleşmekte ve İsrail ordusuna ya da devletine gerçek bir engel oluşturacak herhangi bir kararlılığa dayanmamaktadır. Oysa İsrail, Avrupa’dan gelen silah sevkiyatı (başta Almanya ve İtalya’dan) ve Avrupa Birliği ile olan kapsamlı “ortaklık anlaşması” çerçevesindeki ekonomik, siyasi, diplomatik, kültürel ve istihbarat alanlarındaki işbirliği olmaksızın, birkaç gün içerisinde çökecek bir yapıdır.

Birçok emperyalist ülkenin ve Arap devletlerinin tekrarladığı “alternatif” önerileri aslında 1948’de resmileşen, 1993 Oslo ve 2000 Camp David anlaşmaları ile pekiştirilen iki devletli çözümün farklı versiyonlarıdır. Gazze’deki Filistin direnişi tam da buna karşı yükselmiştir. Bu geçmişte ne kadar başarısız ve aşağılayıcı bir şeyse günümüzde ifade ettiği şey molozlar üzerine inşa edilecek bir Filistin gettosu, daha doğru bir tabirle, getto takımadaları oluşturulmasıdır. Bazı reformist örgütler “gerçekçi” olduklarını iddia ediyorlar ama aslında gerçek olan şey etnik temizlik temelinde inşa edilmiş bir gerçekliği fiilen kabul eden bir “gerçekçiliğin” kabulüdür.

Filistinlilere bakınca burjuva siyasetçileri ve aşırı sağcılar modern gettolarda iç düşmanlar, mülteciler ve göçmenler görüyorlar. Neo faşist sağcılar İsrail rejimini ideal toplum modeli olarak görüyor. Gazze’de inşa edilen distopya, küresel aşırı sağın “vizyonu”dur ve bir halkın soykırıma uğratılmasının, Batı dünyası içerisinde yer alan bir devlet eliyle ve tüm dünyanın gözleri önünde canlı yayında gerçekleştirilmesi, yeni bir dönemin kapılarını aralamaktadır. Eğer İsrail bu politikaları cezasız biçimde uygulayabiliyorsa ve tüm bir halkı açıkça yok edebiliyorsa, aynı yöntemlerin başka ülkelerde, “kendi Filistinlileri”ne , yani mültecilere, göçmenlere, azınlıklara, direnç gösteren ve “uyum sağlamayan” tüm kesimlere, karşı da uygulanmasının yolu açılmış demektir.

Filistin halkıyla bu büyük dayanışma hareketinin sınırlarını da fark etmek zorundayız. Arap dünyası içinde, yalnızca Lübnan ve Yemen direnişlerinin Filistin halkına kayda değer maddi ve askeri destek sağlayabildiği görülmektedir. Ve en önemlisi, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilen sayısız, kimi zaman devasa büyüklükteki, sokak gösterilerine rağmen, bu eylemler emperyalist partilerin ezici çoğunluğu ve onların sessiz kalan ya da doğrudan soykırıma ortak olan sendikal önderlikleri karşısında, henüz belirleyici sonuçlar doğuramamıştır. Bu önderliklerin Siyonist soykırımla kurdukları işbirliği, İsrail’e silah ve savaş lojistiği sağlayan düzenin kesintisiz biçimde sürmesini mümkün kılmıştır.

Yunan, İtalyan, Fransız ve İsveçli liman işçilerinden Filistin halkıyla dayanışma adına gelen eylem çağrıları ve fiilî tutumlar kayda değer olmakla birlikte, bugüne dek hükümet politikalarında belirleyici bir etki yaratabilecek güç düzeyine ulaşamamıştır. Batılı endüstriyel proletaryada daha büyük ve güçlü bir hareketin görülmesindeki gecikmenin sebebi sendika liderliklerinin ve aynı Ukrayna’da olduğu gibi emperyalist burjuvalarıyla askeri açıdan iş birliği yapan “solun” yavaşlatıcı ve kafa karıştırıcı etkisidir.

ilistinli kanının dökülmesinden ve Gazze Şeridi’nin büyük kısmını yerle bir etmekten aldığı cesaretle harekete geçen Netanyahu hükümeti, şimdi “Büyük İsrail” tasarımını yeniden gündeme getirmektedir. İsrail, halihazırda Suriye’nin güneyinde stratejik açıdan son derece önemli bazı bölgeleri işgal etmiş ve buralardan gelecekte çekilmeyeceğini açıkça beyan etmiştir. Aynı zamanda, Orta Doğu’daki askeri ilerlemelerini İran’a karşı kazanılacak bir zaferle pekiştirmek istemektedir. Bu doğrultuda, önümüzdeki on yılları kapsayacak sürekli bir savaş politikası ile, sınır tanımayan toprak genişlemesi ve bu suç niteliğindeki programın önüne çıkan her engelin ezilmesi hedeflenmektedir.

Bu soykırımı derhal durdurmak; bu kolonici, emperyalist projeyi yıkmak için Filistin mücadelesinin gücü tek başına yeterli değildir. Batı emperyalizminin Siyonist devlete sağladığı koruma, Arap devletlerinin aktif iş birliği ve BRICS ülkelerinin İsrail’le iyi ekonomik ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda tek çıkış yolu sömürülen bütün Ortadoğu kitlelerinin alanlara çok daha güçlü bir şekilde çıkmasıdır. Dolayısıyla, bu yapının gerçekten yenilgiye uğratılabilmesi için, Orta Doğu’nun ezilen halklarının daha da büyük bir kararlılıkla mücadele sahnesine çıkması gerekmektedir. Ancak kendi gerici rejimlerine karşı devrimci bir ayaklanma yoluyla özgürleşebilen kitleler, Siyonist kaleye karşı nihai saldırıyı gerçekleştirme imkanına sahip olabilir. İşte bu mücadele hattı, İsrail’den, emperyalist tahakkümden ve kapitalizmden arındırılmış halkların tek ve özgür bir federasyonunun doğuşunun yolunu açacaktır.

Filistin’le dayanışma hareketi ise, Batı ülkelerinde İsrail’e yönelen tüm tedarik zincirini kıracak, kültürel işbirliğini sonlandıracak ve İsrail mallarına karşı tam bir boykot uygulayacak güce kavuşmalıdır. Tüm dünya sendikalarına, Gazze’deki soykırımı ve İsrail ordusunu (IDF) açıkça destekleyen İsrail’in resmi sendikası Histadrut ile olan ilişkilerini kesmeleri yönünde çağrıda bulunuyoruz.

Gazze’deki soykırım modern kapitalizmin bir yansımasıdır. Bu, yüksek teknoloji ve yapay zekâ aracılığıyla işlenen bir soykırımdır. İsrail ordusunun ölüm makineleri, “algoritmaların” yönlendirmesiyle gerçekleştirilen hedefli saldırılar olarak sunulmakta; yapay zekâ programları ise çocuklara ve insani yardım görevlilerine yönelik infaz emirlerini üretmektedir. Soykırım, aynı zamanda bu dijital araçların uygulama sahasına dönüşmüştür; dev şirketler ürünlerini burada test ederek aynı anda hem teknolojilerini geliştirmekte hem de kârlarını artırmaktadır.  ABD’deki seçkin üniversitelerde gerçekleşen protestolar, Gazze’deki katliamın arkasında dünyanın en büyük kapitalist şirketlerinin imzası olduğunu açıkça ortaya koymuştur; teknolojik araştırma bu sürecin birleştirici halkasıdır. Donald Trump’ın emlak projeleri üzerinden gündeme getirdiği etnik temizlik önerisi olan “Ortadoğu Rivierası” tam anlamıyla bir kıyamet senaryosudur. Bugüne dek tüm müdahaleler, savaşlar ve hatta soykırımlar dahi bir tür ideolojik ya da ahlaki örtüye büründürülmek zorundaydı. Trump yönetimi ise bu perdeyi tümüyle sıyırmakta ve katliamların ardındaki kapitalist çıkarları çıplak biçimde sergilemektedir; ki bu çıkarlar, her zaman gerçek neden olmuştur.

Demokratik ya da otoriter tüm burjuva rejimlerinin asıl korkusu, Filistin halkının yürüttüğü mücadelenin göçmen toplulukları ve yeni militan gençlik kuşaklarını radikalleştirmesi ve bu direnişin sınıfsal bir karakter kazanarak örnek teşkil etmesidir ki bu süreç hâlihazırda yaşanmaktadır. Burjuva siyasetinin ön cephesini oluşturan aşırı sağ, bu durumu özellikle vurgulamakta ve tehlike olarak görmektedir. Dolayısıyla Filistin meselesi, sınıf hareketi ve sosyalist sol açısından bir turnusol işlevi görmektedir; bu meseleye karşı takınılan tutum, gelecekte işçi sınıfının büyük bir kesiminin gerçek anlamda örgütlü bir şekilde bütünleşip bütünleşemeyeceğini belirleyecektir.

Filistin halkının yanında saf tutan sendikal güçlerin müdahalesi, Filistin’le enternasyonalist dayanışma hareketinin daha da büyümesi ve radikalleşmesi, Filistin direnişi için ve Filistin halkının zalimlerine karşı zaferi için zorunludur.

Filistin halkına yönelik soykırım ve aç bırakma politikalarına derhâl son verilsin!

Siyonist birlikler ve yerleşimciler, Gazze ve Batı Şeria’dan koşulsuz ve derhâl geri çekilsin! Gazze halkının sürgün edilmesine hayır!

Siyonist yıkım ve ölüm makinesi ile onun koruyucularına ve suç ortaklarına karşı mücadeleyi büyütelim!

Siyonist-Batı sömürgeciliğine karşı Filistin halkının kurtuluş mücadelesinin yanındayız! Nehirden denize özgür Filistin!

Tüm din veya ırk gözetmeksizin herkese açık birleşik, seküler, demokratik ve özerk bir Filistin devleti için ileri!

Yaşasın emperyalist tahakkümden ve kapitalizmden arındırılmış halkların Sosyalist Orta Doğu federasyonu!

Dünyanın işçileri ve ezilenleri, birleşin!

Sosyalistler Varsa Umut Var!
SEP’e KATIL, DEĞİŞTİRELİM!

İletişim

0538 669 1917

[email protected]

Genel Merkez: Meşrutiyet Mahallesi Karanfil Sokak No:4/84 Çankaya/Ankara

SOSYALİZM KAZANACAK!