Bize Ulaşın ★0538 669 1917 ★[email protected]

Bildirge | Emperyalist Savaş Karşısında Latin Amerika ve Açlık Hükümetleri

Bildirge | Emperyalist Savaş Karşısında Latin Amerika ve Açlık Hükümetleri

İtalya’nın Napoli kentinde düzenlenen Emperyalist Savaşa Karşı Uluslararası Konferans’ta oylanan karar metni

Küresel kapitalist krizin derinleşmesi, giderek artan bir şekilde kapitalistler arası diplomatik, siyasi ve ticari çatışmalara ve silahlı savaşlara yol açmaktadır. Dünya savaşına doğru eğilimler oluşmaktadır. Bu eğilimin merkez üssü, öncelikle Çin ve Rusya’ya, aynı zamanda Avrupa Birliği, Japonya ve elbette geri kalmış ve yarı-sömürge ülkelere karşı ABD hükümetinin yürüttüğü saldırganlık etrafında şekillenmektedir.

Kısa bir süre öncesine kadar emperyalist sermaye lehine “pazarları açmak” için kullanılan sahte “serbest ticaret” anlayışından tamamen vazgeçmeden Trump, Latin Amerika ülkelerini de kapsayan agresif bir “gümrük vergisi” politikası olan “korumacılığı” başlatmıştır. Meksika ve onunla birlikte Orta Amerika, Kolombiya gibi ülkeler bu politikadan en çok etkilenenlerdir. Bu, ABD’nin kaybettiği hegemonyayı geri kazanma girişimidir. Bu saldırganlık, ABD hükümetinin kendi “arka bahçesi” olarak gördüğü bölgeyi kontrol altında tutma ve kıtadaki diğer kapitalist güçlerin, özellikle Çin’in ilerleyişine karşı hizaya sokma mücadelesinin bir ifadesidir.

ABD, Latin Amerika ihracatının hâlâ bir numaralı alıcısı konumundayken, Çin büyük bir hızla bu konuma yaklaşmaktadır. Şili, ihracatının yaklaşık %40’ını Çin’e yapmaktadır; bu oran Brezilya için %32, Peru için %30’dur. Çin, Arjantin’in en büyük ikinci ihracat pazarıdır (birinci sırada Brezilya yer almaktadır). Özellikle Yeni İpek Yolu planına bağlı altyapı projelerinde Çin’in yatırımları da hızla artmaktadır (Peru’daki Chancay Mega Limanı, Kolombiya’daki Bogotá metrosu; Brezilya São Paulo ile Peru Chancay arasında kıtayı geçecek demiryolu projesi, vs.). Ancak Latin Amerika ülkeleri kalkınma konusunda değil, aksine ekonomilerinin yeniden hammadde ihracatına bağımlı hâle gelmesi sürecinde “ilerlemektedir”.  Peru ve Şili bakır gibi madenleri, Arjantin ve Brezilya ise soya gibi tarım ürünlerini ihraç etmekte; karşılığında Çin’den sanayi ürünleri ithal etmektedir.

ABD ile Çin arasındaki mücadele, Latin Amerika’da siyasal ya da ideolojik bir çatışma değildir. ABD tarafı kendi propagandasında bu mücadeleyi komünizme ve otoriterliğe karşı demokrasi mücadelesi olarak sunarken, Çin tarafı da anti-emperyalizm ve çok kutupluluk iddialarında bulunmaktadır. Ancak her iki taraf da Latin Amerika ülkeleri üzerinde ekonomik egemenlik kurmayı ve bu ülkeleri boyunduruk altına almayı amaçlamaktadır. Trump yanlısı Latin Amerika sağ burjuvazileri, örneğin Brezilya’da Bolsonaro ve Arjantin’de Milei hükümeti, Trump’ın faşist ve savaş yanlısı politikalarıyla siyasal ve ideolojik açıdan aynı çizgide hareket etmektedir. Bununla birlikte bu hükümetler Çin ile ticaretten vazgeçmemektedir. Çünkü bu ülkelerin büyük toprak sahiplerine ve kapitalist sınıflarına bağımlı oldukları, onların önemli gelirlerini kaybetmek istemedikleri açıktır.

Ancak kıtanın emekçileri bu ticaretten yalnızca hayat pahalılığı ve temel ihtiyaç ürünlerindeki enflasyon yoluyla etkilenmektedir. Bu fiyat artışları uluslararası ihraç ürünlerinin, örneğin soya, buğday ve et gibi malların fiyatlarının yükselmesine bağlıdır. İhracattan elde edilen döviz gelirleri ise ulusal kalkınmaya değil, dış borçların ödenmesine aktarılmaktadır. Bu dış borçlar, aynı zamanda burjuvazinin de çıkarına hizmet edecek biçimde yapılandırılmıştır.

ABD’nin bölgeye yönelik saldırgan politikaları artık açık bir şekilde görünmektedir. Trump, Panama üzerinde Çin’e zarar verecek şekilde yeni denetimler uygulamakta, Panama Kanalı giriş ve çıkış limanlarının satışa zorlanması yönünde baskı yapmaktadır. ABD Hazine Bakanı Bessent, Arjantin Devlet Başkanı Milei’yi ziyaret ederek Çin’le yapılan 15 milyar dolarlık döviz takası anlaşmasından vazgeçilmesi karşılığında Arjantin’in temerrüde düşmesini engelleyecek büyük bir IMF kredisi teklif etmiştir.

Latin Amerika burjuvazileri Çin ile ticaretten sağladıkları görece avantajlara rağmen, ABD ile saf tutmaya zorlanmaktadır. Bu baskılar karşısında halklar açısından tek çıkar yol, ne ABD ne de Çin gibi emperyalist güçlerle siyasal hizalanma değil, Latin Amerika’nın ezilen halklarının kendi siyasal bağımsızlığını savunmasıdır. Ulusal ve toplumsal kurtuluş, işçilere baskı uygulayan ya da etki alanlarındaki halkları ezen Çin, Rusya veya BRICS ülkeleri aracılığıyla değil, işçi sınıfı hükümetleri eliyle ve Latin Amerika’nın sosyalist birliği yoluyla sağlanacaktır.

Kısa süre önce Pekin’de, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in katılımıyla CELAC Zirvesi gerçekleştirilmiştir. Bu zirvede Arjantin hariç tüm ülkeler, Trump’ın gümrük tarifelerine dayalı saldırısına karşı “çok taraflı ticaret” lehinde ortak bir bildiri imzalamıştır. Öte yandan aynı ülkeler, Miami’de düzenlenen Batı Yarımküre Güvenlik Konferansı’na da katılmış ve bu kez ABD ile askeri iş birliğini güçlendiren bir çizgi benimsemiştir.

Bu gelişmeler, Latin Amerika ülkelerinin ABD askeri güdümüne sokulması amacına hizmet etmektedir. Brezilya Devlet Başkanı Lula’nın, ülkenin kuzeydoğusundaki Natal kentinde ABD’ye ait yeni bir hava-deniz üssünün kurulmasına olanak sağlayacak bir anlaşmaya zemin hazırladığı bildirilmektedir. Bu üs, Brezilya ile Afrika arasındaki Atlantik üzerinde daha sıkı bir denetim kurulması için planlanmaktadır. El Salvador Devlet Başkanı Bukele, Trump tarafından gönderilen mahkûmları kabul ederek ülkesini bir tür emperyalist hapishaneye çevirmektedir. Panama ise kanal üzerindeki ABD askerî varlığını genişletmeyi kabul etmiştir. Grönland da ABD askeri aygıtının parçası hâline getirilme tehdidi altındadır. Arjantin Devlet Başkanı Milei, Patagonya’daki Çin’e ait uzay üssünü kaldırma yönünde çalışmakta ve bunun yerine Tierra del Fuego’da bir ABD hava-deniz üssü kurmak için adımlar atmaktadır. Bu üs, Malvinas Adaları’ndaki NATO üssüyle birlikte Güney Atlantik’in ve Pasifik Okyanusu bağlantısının denetimini güçlendirecektir. İkinci Dünya Savaşı’nda, 1941 yılında ABD savaşa dâhil olduktan sonra Latin Amerika ülkeleri üzerindeki emperyalist baskı artmış, Brezilya, Meksika ve Kolombiya gibi ülkelerin silahlı kuvvetleri savaşta aktif görev almıştır.

Bugün de Latin Amerika’daki sağcı, popülist ya da sözde milliyetçi burjuva hükümetler bu emperyalist tırmanışa karşı koyma iradesinden yoksundur. Trump’ın tarifeler yoluyla başlattığı ekonomik saldırıya verdikleri karşılıklar sadece açıklamalardan ibaret kalmakta, her burjuva hükümet kendi ülkesine özgü avantajları müzakere etmeye çalışmaktadır. Örneğin Milei, Arjantin’in Trump ile “serbest ticaret” anlaşması yapmasını önermektedir. Bu hükümetler ortak bir mücadele geliştirmeyi başaramamıştır.

Meksika Devlet Başkanı, Trump ile “onurlu” biçimde müzakere ettiğini iddia ederken, ABD tekelleriyle birlikte hareket etmekte ve bu şirketler Meksika işçilerine yönelik yeni saldırıların zeminini hazırlamaktadır. İki on yılı aşkın süredir ABD ile ortak pazar (USMCA) içinde bulunan Meksika, bu süreçte ulusal kalkınma yolunda ilerlememiş, tam tersine emperyalizme bağımlı bir şekilde fason üretime (maquiladora sistemine) mahkûm edilmiştir.

Meksika, Kolombiya, Brezilya ve tüm Latin Amerika’nın geleceği, emperyalizme karşı ortak bir mücadeleden geçmektedir. Bu mücadeleyi ulusal burjuvaziler değil, Latin Amerika işçi sınıfı ile birlikte yerli halklar ve köylü emekçi kitleler yürütecektir. Ancak bu birleşik mücadele, hem emperyalist güçlere hem de onlarla iş birliği yapan burjuva sınıflara karşı geliştirildiğinde Latin Amerika’da sosyalist birliğin yolu açılabilir.

BRICS+ ülkeleri, emperyalist egemenliğe karşı bir alternatif oluşturmamaktadır. Çin ve BRICS’in hedefi, kapitalist düzeni sona erdirmek değil, bu düzenin içinde kendilerine daha güçlü bir yer edinmektir. Kapitalist ekonomi ve kurumlarıyla bir hesaplaşma ya da kopuş amacı taşımamaktadırlar. Bu nedenle, BRICS’in “çok kutuplu bir dünya”ya geçişi temsil ettiği yönündeki görüşler yanıltıcıdır. Bu görüş, mevcut hegemonik güçler ile yeni ortaya çıkan alternatif odakların barış içinde bir arada var olabileceği bir düzenin inşa edilebileceği şeklindeki bir yanılsamayı yaymaktadır. Ne var ki, Çin’in çevresindeki ülkelerle kurduğu ilişkiler, geleneksel emperyalist güçlerin ilişkileriyle büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. Bu ilişkilerde sömürü, bağımlılık ve eşitsizlik belirleyici niteliktedir. Sıklıkla içeriği kamuoyuna açıklanmayan, yüksek faizli ve çeşitli bağlayıcı koşullar içeren krediler bu işleyişin örneklerini teşkil etmektedir.

BRICS ülkelerinin bir kısmı, örneğin Hindistan, ABD emperyalizmiyle sıkı askeri ittifaklar içindedir. Buna karşın, bölgedeki ulusal burjuvaziler, BRICS aracılığıyla ulusal kalkınmanın önünün açılacağı yönünde bir yanılsama yaratmaya çalışmaktadır. Ne yazık ki, Latin Amerika’daki bazı sol partiler (örneğin Brezilya’daki PSOL) bu yanılsamalara destek vermektedir.

Gazze’de Filistin halkına yönelik Siyonist savaşa gelindiğinde ise, Latin Amerika burjuvazisinin tavrı büyük ölçüde söylem düzeyinde kalmakta, fiilen Siyonist ve emperyalist soykırım güçlerine destek verilmeye devam edilmektedir. Brezilya, İsrail’den silah alımını sürdürmekte ve bu ülkeye petrol satışı yapmaktadır. Petrol işçileri sendikası, Lula hükümetine, Netanyahu’nun soykırımcı yönetimine günde yaklaşık 3 milyon varil petrol gönderilmesine son verilmesi çağrısında bulunmuştur. Şili’deki “ilerici” Boric hükümeti ise, ülkede dünyanın en büyük Filistin diasporalarından birine ev sahipliği yapmasına rağmen, soykırımın başlamasından bir buçuk yıl sonra ancak askeri danışmanlarını İsrail’den geri çekme kararı alabilmiştir. Arjantin Devlet Başkanı Milei ise, Haziran ortasında İsrail’e giderek Siyonist soykırıma açık destek vermekte, ülkesinde bu soykırıma karşı çıkanlara yönelik baskıyı artırmaktadır. Partido Obrero’dan milletvekili Vanina Biassi hakkında açılan dava buna örnek teşkil etmektedir.

Latin Amerika’daki işçi ve emekçi halkların yaşam koşulları için verilen mücadele, emperyalist savaşa karşı yürütülen mücadeleyle doğrudan ilişkilidir.

Dış borç ödemeleri derhal durdurulmalıdır. Çünkü bu borçlar, Latin Amerika halklarını yoksulluğa mahkûm eden faiz mekanizmaları aracılığıyla emperyalist askeri yarışın finansmanına hizmet etmektedir.

Emeklilik ve çalışma yasalarında yapılmak istenen reformlara karşı çıkılmalıdır. Bu reformlar, emekçilerin çalışma süresini uzatmakta, ücretlerini düşürmekte ve güvencesiz çalışmayı yaygınlaştırmaktadır.

Küba, Venezuela ve Nikaragua’ya uygulanan emperyalist ablukalara son verilmelidir. Latin Amerika ülkelerini ABD emperyalizminin savaş eksenine bağlayan tüm askeri anlaşmalar feshedilmelidir. Soykırımcı İsrail devletiyle diplomatik ve ekonomik ilişkiler kesilmelidir. Filistin halkının mücadelesine aktif destek verilmelidir.

Tüm büyük bankalar ve dış ticaret işlemleri kamulaştırılmalı ve işçi denetimine açılmalıdır. Sanayi, madencilik ve tarımsal üretimde belirleyici olan başlıca üretim araçları işçi sınıfının denetiminde kamulaştırılmalıdır.

Sosyalistler Varsa Umut Var!
SEP’e KATIL, DEĞİŞTİRELİM!

İletişim

0538 669 1917

[email protected]

Genel Merkez: Meşrutiyet Mahallesi Karanfil Sokak No:4/84 Çankaya/Ankara

SOSYALİZM KAZANACAK!