Bize Ulaşın ★0538 669 1917 ★[email protected]

Bildirge | Avrupalı İşçilerin Birliği İçin  Ab’nin Emperyalist Yeniden Silahlanmasına Son! 

Bildirge | Avrupalı İşçilerin Birliği İçin  Ab’nin Emperyalist Yeniden Silahlanmasına Son! 

Napoli’de (İtalya) düzenlenen Emperyalist Savaşa Karşı Uluslararası Konferans tarafından kabul edilen karar metni

RearmEU planı -sonradan “Readiness 2030” (2030’a Hazırlık) olarak adlandırılacak- Avrupa’nın emperyalist ülkelerinin İkinci Dünya Savaşı’ndan beri uyguladıkları politikadan büyük bir sapmayı temsil ediyor. Rusya ve NATO ülkelerinin Ukrayna’nın toprakları ve kaynakları için girdiği savaş, Avrupa ülkelerini, başta Almanya olmak üzere, Ospolitik adı verilen politikayı terk etmeye zorlamıştır. Bu politika, Rusya’dan alınan petrol ve gaz karşılığında Rus pazarına erişimi öngörmekteydi.

Biden yönetimi bu yönde açık manevralar gerçekleştirmiş, Rus petrol ve gazına kısmi bir ambargo uygulanmasını sağlamış, hatta Kuzey Akım boru hatlarını havaya uçurarak süreci ilerletmiştir. Savaşın başlamasından yalnızca birkaç ay sonra Almanya, 100 milyar avroluk olağanüstü bir yeniden silahlanma planını duyurmuş, bu doğrultuda anayasasında değişiklik yaparak bütçe açığını yasal hâle getirmiş ve Ukrayna’ya askeri sevkiyat gerçekleştirmiştir. Diğer AB ülkeleri de askeri harcamalarını gayrisafi yurtiçi hasılalarının %2’sine çıkarmayı taahhüt etmiştir.

Trump’ın ABD’nin kapitalistlerine Ukrayna kaynaklarının aslan payını vaat ettiği savaşla ilgili tutumunun değişimi, Avrupa hükümetlerini silahlanma politikalarında daha ileri adımlar atmaya itti. Avrupa emperyalizmi artık ABD’nin askeri şemsiyesine güven duymuyor, aynı zamanda çıkarları Amerika’nın çıkarlarından gittikçe sapmakta. Trump’ın vergi savaşında Avrupa, Çin’den sonra ikinci ana hedefti. 800 milyar avroluk dört yıllık silahlanma planı (neredeyse AB vatandaşı başına 2000 avro) AB üyesi devletlerde askeri harcamalarda dev bir artış anlamına geliyor. Ki zaten bu oran 2021-2024 arasında %31 artıp 326 milyar avroya, yani AB’nin toplam GSYİH ’inin %1,9’una ulaşmıştı. Dikkat çekici bir nokta ise, AB İstikrar ve Büyüme Paktı’nda öngörülen bütçe açığı sınırlarının üzerinde olmak kaydıyla, askeri harcamalar için %1,5’e kadar ek açık verilmesine imkân tanıyan özel bir “kaçış maddesi”nin devreye sokulmuş olmasıdır.

Artık bu savaş çığırtkanlığı politikasının başında Trump değil, kendilerini “demokratik” ilan eden emperyalist hükümetleriyle AB ülkeleri Ukrayna’nın Rusya’ya karşı başlıca destekçileri konumundalar. Eski silah stoklarını Ukrayna’ya gönderdikten sonra, bu ülkeler askeri üretim kapasitesini artırmak üzere silah üretimini hızlandırmaktadır. Elektrikli araç üretimine uygun olmayan bazı otomotiv fabrikaları askeri üretime geçiş yapıyor. Almanya’nın sanayi-askeri kompleksi, Ukrayna topraklarında üretim kapasitesini artırmaktadır. Eğer bu fabrikalar savaşın ardından da varlığını sürdürebilirse, nitelikli ve ucuz işgücü sayesinde bu tesisler, ölüm makinelerinin ihracatı için kârlı bir üretim merkezi hâline gelebilecektir.

Ukrayna’daki savaşla birlikte ABD, Batı ve Doğu Avrupa arasında derin bir hendek kazma, yeni bir “Demir Perde” oluşturma hedefine ulaştı; ancak bu, Ostpolitik savunucularının istediği gibi kıtasal bir blok oluşmasını önlemek için doğuya doğru kaydırıldı. Batı Avrupa’nın Rusya ile ittifakı ABD’nin dünya hakimiyetine meydan okuyabilirdi. Ama böyle yaparak ABD Rusya’yı Çin’e yakınlaştırdı. Trump, Putin’e yakınlaşarak bu bağı gevşetmeye çalışıyor, ancak aynı zamanda Avrupa güçlerini kendi askeri güçlerine dayanmaya zorluyor. Amerika’nın Avrupa ortaklarından NATO harcamalarındaki paylarını artırmaları yönündeki talebi (şimdi çıta GSYİH’nın %5’i olarak belirlendi!) iki ucu keskin bir hedef. Bir yandan ABD’nin Avrupa bölgesindeki askeri harcamalarını azaltmasına ve askeri “yatırımlarını” stratejik rakibi Çin’e kıyasla Doğu Asya eksenine kaydırmasına olanak tanırken, diğer yandan ABD’nin Avrupa’daki nüfuzunu azaltacak ve Avrupa’nın stratejik özerkliğini artıracaktır. 

Siyasi ve askeri olarak birleşik bir Avrupa tehlikesine karşı koymak için Trump, Macaristan’daki Orban hükümetinin yanında Almanya’da AfD, Polonya’da PiS, Romanya’da AUR gibi Avro-skeptik aşırı sağ partileri desteklemektedir. Fransa’da Ulusal Birlik (Rassemblement National) partisi, Fransız emperyalizmi için alternatif bir politika savunsa da Marine Le Pen’e yönelik “yargı baskısı”na karşı Trump’ın desteğini açıkça kabullenmemektedir. İtalya Başbakanı Meloni ise, geçmişteki AB karşıtı söylemlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Zira İtalyan burjuvazisi AB üyeliğinden faydalanmaktadır. Ancak Meloni, Trump yönetimiyle kurduğu yakın ilişkileri kullanarak dış politikada orta yol izlemeye çalışmaktadır.

Popülist-milliyetçi (“egemenlikçi”) partilerin yükselişinden önce dahi, Avrupa devletleri dış politika ve silahlı kuvvetlerini birleştirme konusunda hiçbir zaman mutabakata varamamıştır. Bunun temel nedeni, dış politikadaki çıkarlarının farklı ve çoğu zaman birbiriyle çelişkili olmasıdır. Bu nedenle, Avrupa’nın askeri sanayileri entegre bir yapıya sahip değildir. Aksine, her ülkenin askeri üretimi kendi ulusal temelleri üzerine kuruludur. Bu yapı, çoğu durumda ABD ve Birleşik Krallık askeri sanayiyle daha fazla bağlantıya sahiptir. 800 milyar avroluk yeniden silahlanma hamlesi de yine ulusal düzeyde uygulanmaktadır. Ancak bu süreç finansal olarak kısmen ortaklaşa koordine edilmektedir. Ortak borçlanma yoluyla kurulan SAFE (Avrupa Güvenlik Eylemi) Programı kapsamında 150 milyar avro, birden fazla ülkeyi kapsayan askeri alımların finansmanı için kullanılacaktır. Ancak bu ikinci ülke çoğu durumda Ukrayna veya Birleşik Krallık olabilecektir. Avrupa Yatırım Bankası da kalan 650 milyar avroluk askeri harcama artışının bir kısmını finanse etmek üzere devreye alınabilecektir.

Bu bütçe harcamalarını kolaylaştırmak için özel bir “cayma maddesi” AB’nin askeri harcamalar için İstikrar ve Büyüme Paktı’nı askıya alacak ve 2021’de %1,5’e kadar bir açık artışına izin verecek. Sosyal harcamaları için izin verilmeyen şeye askeri harcamalar için izin veriliyor! Ancak bunun karşılıksız bir imtiyaz olmadığı da açıktır. Askeri harcamalar eğer doğrudan vergilerle karşılanmazsa, tıpkı COVID sonrası enflasyonda olduğu gibi, bedeli enflasyonla ödetilecektir.

Avrupa’da yürütülen silahlanma yarışı mutlak biçimde reddedilmelidir. Bu süreç, Rusya’dan gelen bir askerî tehdit gerekçesiyle meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Ancak şu sorular sorulmalıdır: Rusya, gerçekten Almanya’yı, Fransa’yı, İtalya’yı ya da hatta Polonya’yı mı tehdit etmektedir? Yoksa Avrupa ülkeleri, ABD’nin Grönland’ı savunması için mi silahlanmaktadır? Gerçek şudur: Avrupa devletleri, Doğu Avrupa’nın geniş bir kısmını yuttuktan sonra, şimdi ordularını, Ukrayna’da olduğu gibi, Avrupa’nın ve dünyanın emperyalist yeniden paylaşımında aktif rol oynamak için güçlendirmektedir. Aynı durum Sudan, Kongo ve Libya gibi coğrafyalar için de geçerlidir.

B’nin 2030 Hazırlık Beyaz Kitabı, “uluslararası düzenin 1945’ten bu yana görülmemiş büyüklükte değişim geçirdiğini” belirtmekte, “bu on yılın ikinci yarısında ve sonrasında yeni bir uluslararası düzenin şekilleneceğini” ifade etmektedir. Bu belge, şu uyarıyı da içermektedir: “Eğer bu düzeni kendi bölgemizde ve ötesinde biz şekillendirmezsek, bu devletlerarası rekabet döneminin sonucunu pasif biçimde kabullenmek zorunda kalacağız. Bu da tüm olumsuz sonuçlarıyla birlikte, tam ölçekli bir savaş ihtimalini içerebilir. Tarih bizi hareketsizliğimiz nedeniyle affetmeyecektir.” Devamında ise şu açıklamaya yer verilir: “Arktik’ten Baltık’a, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan bölgemizde stratejik rekabet artmaktadır.” Sonuç olarak şu çağrı yapılmaktadır: “Avrupa için yeniden silahlanma zamanı gelmiştir.”

Dünyanın en büyük ticaret gücü ve ikinci büyük sanayi gücü olmak, Avrupa için bu ölçekte bir siyasi nüfuz garantisi sağlamamaktadır. Fransa, eski sömürge alanı olan Françafrique bölgesinden dışlanmış durumdadır. İtalya, Batı Libya üzerindeki nüfuzunu kaybetmektedir. Sudan ve Doğu Kongo’daki savaşlarda Avrupa ülkeleri, perde arkasındaki başlıca aktörler arasında yer almaktadır. Avrupa emperyalist güçleri, yalnızca Çin ve Hindistan gibi yükselen ülkelere karşı değil, ABD’ye karşı da ekonomik konumlarını kaybetmiş durumdadır. Bu ülkeler yeniden silahlanmaya, ülkelerini savunmak için değil, Doğu Avrupa, Afrika ve diğer kıtalardaki nüfuz ve çıkarları için başvurmaktadır. ReArmEU bir ulusal savunma politikası değil, saldırgan bir emperyalist yeniden silahlanma projesidir. Bu gerçek, yeniden silahlanmanın yalnızca ulusal sınırlar temelinde yürütülmesi durumunda da geçerlidir. Aynı şekilde, bu sürecin kıtasal düzeyde koordinasyonla sürdürülmesi, hatta federal bir merkezileşme ya da birleşik bir Avrupa emperyalist gücü yaratma doğrultusunda ilerlemesi durumunda da değişmeyecektir.

Brüksel’de düzenlenen zirvede Avrupa savunma bakanları, savunma harcamalarını gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 5’ine kadar çıkarma taahhüdünde bulunmuştur. Bu oran, 2022 öncesindeki ortalamanın yaklaşık üç katıdır. Bu da toplumun kaynaklarının ölüm ve yıkım makineleri üretimi, bakımı, kullanımı için ayrılması; sağlık, eğitim, çevre gibi toplumsal ihtiyaçlara değil, profesyonel katillerin yetiştirilmesine yönlendirilmesi anlamına gelmektedir. Bu askeri harcama sıçraması, büyük kapitalist grupların emperyalist çıkarlarını korumaya hizmet eden, sosyal açıdan gerici bir politikadır. Bu gruplar kârlarını ve borsa değerlerini artırırken, bu politikalar işçilerin ve halkın genel çıkarlarının karşısındadır. Avrupa Birliği, bu kıtasal askeri saldırganlığın genelkurmayıdır.

ReArm Europe / Readiness 2030’a karşı kampanyamız şu hedeflere yönelmelidir:

  • Avrupa’daki her emperyalist devlete ve toplu olarak Avrupa emperyalizmine karşı, NATO’nun ve tüm askeri ittifakların dağıtılması için mücadele edeceğiz. 
  • Kapitalist rejimin ihtiyaçlarına hizmet eden AB’ye karşı mücadeleye!Kapitalist bir bütünleşme yapısı olarak, emperyalist çıkarları aktif biçimde teşvik etmekte, egemen sınıfı korumakta ve baskıyı sürdürmektedir. Bu nedenle, çıkarlarımız ve geleceğimiz hem AB’ye hem de her ülkedeki burjuva politikalara karşı verilecek mücadelede yatmaktadır. AB’ye karşı duruşumuz, eski burjuva “egemenlik” anlayışına dönüş temelinde değil, işçi sınıfının önderliğinde Avrupa’nın yeniden inşası perspektifine dayanmaktadır. Bu mücadeleyi yalıtılmış bir mesele olarak değil, kapitalizme karşı yürütülen örgütlü mücadelenin zorunlu bir halkası olarak ele alıyoruz. Çıkarlarımız ve geleceğimiz, enternasyonal, birleşik, antikapitalist mücadelede yatmaktadır.
  • Askeri harcamalara ve savaş kredilerine hayır! Evrensel sosyal güvenlik, ücretsiz sağlık, herkese ücretsiz eğitim, çevreye duyarlı bir kalkınma ve sahte “yeşil yıkama” uygulamalarına karşı mücadeleye! Hükümetler, askeri harcamaları iki katına çıkaracak kaynakları bulabiliyorsa, tüm bu kaynaklar kamusal hizmetleri özelleştiren veya onları tamamen ortadan kaldırılan politikaların yerine seferber edilmeli ve kamusal hizmetlere aktarılmalı.
  • Tarihsel deneyimden ve süregelen olaylardan da biliyoruz ki çoğunluğun sömürüsüne dayalı bir toplumda kapitalistler arasındaki bu sömürüden pay alma rekabetinin kaçınılmaz olarak savaşı beraberinde getiriyor. Savaş karşıtı muhalefetimiz, savaşı iç savaş yoluyla kapitalist sınıfa karşı mücadeleye dönüştürme stratejisine dayanmalıdır.  Asıl düşmanımız kendi sınırlarımız içindedir. Savaş, vahşetleri ve yoksunluklarıyla, Paris Komünü’nden Rusya’daki Ekim Devrimi’ne kadar birçok kez devrime yol açmıştır. Tutarlı bir savaş karşıtlığı, savaşların ve silahlanma yarışının temel sorumlusu olarak kapitalizmi işaret etmeli, çözümün devrim olduğunu açık biçimde ortaya koymalıdır.
  • Tam da bu nedenle, silahlanmaya ve savaşa karşı tutarlı ve kapsamlı bir muhalefet ancak genel olarak işçi sınıfı ve proletarya tarafından yürütülebilir. Ancak ücretli işçiler arasında popülist aşırı sağın yükselişi ve emperyalist burjuvaziyle diğer sınıf iş birliği yönelimleri, işçi sınıfı koşulları ile anti-kapitalist bilinç arasında mekanik bir ilişki olmadığını göstermektedir. Sendikal önderliklerin çoğunun ve Avrupa’daki sözde sol kesimin emperyalist yeniden silahlanma planına ortak olmasını, hatta parlamentolarda askeri bütçeler lehine oy vermesini kınıyoruz ve işçi örgütlerini bu bağları koparmaya çağırıyoruz. Silahlanmaya ve savaşa karşı kampanyamız işçi sınıfına; zorluklarının, yaşam koşullarına, sağlıklarına ve bizzat hayatlarına yönelik tehditlerin dış dünyadan veya göçmenlerden değil, kendi yöneticilerinden ve sömürücülerinden kaynaklandığını, çözümün ulusal bayrak etrafında dışarıdaki ‘düşmana’ karşı birleşmek değil, işçilerin ve ezilen halkların sınırlar ötesinde ulusal ve uluslararası birliğinde, sömürücülerinin yönetimini devirmekte, çıkarları için mayın eşeği olmayı reddetmekte olduğunu açıkça göstermelidir. 
  • NATO’nun dağılması için 
  • Bütün ülkelerdeki NATO üslerinin kapatılması için 
  • Bütün emperyalist plan ve ittifakların alaşağı edilmesi için 
  • Emperyalist AB’nin yıkılması, Rusya dahil bütün Avrupa’nın işçilerinin birliği için 
  • İşçi hakları ve sınırlar ötesi kardeşleşme, savaş ekonomilerine karşı daha iyi ücretler, emeklilik maaşları, iş güvencesi, kamu hizmetleri ve işçi yönetimi için 
  • Savaş-karşıtı cepheyi ekmek, barış ve özgürlük talepleriyle birleştirmek için 
  • Sadece işçi sınıfının eliyle, devrimci mücadeleyle emperyalist savaşı sınıf savaşına dönüştürmek için 
  • RearmEU’ya karşı bütün Avrupa’yı kapsayan ve Filistin’deki soykırıma karşı, İsrail’in İran’a yeni saldırılarına karşı, Ukrayna, Sudan ve Kongo’daki katliamlara karşı protestolarla yakın bağlantı içinde büyük bir muhalefet kurmak için 

BİRLEŞELİM!

Sosyalistler Varsa Umut Var!
SEP’e KATIL, DEĞİŞTİRELİM!

İletişim

0538 669 1917

[email protected]

Genel Merkez: Meşrutiyet Mahallesi Karanfil Sokak No:4/84 Çankaya/Ankara

SOSYALİZM KAZANACAK!