“14 Mayıs seçimlerinde ne yapmalıyız” sorusuna salt bugünkü oy aritmetiğine bakarak devrimci yanıtlar üretemeyiz. Bu yüzden evvela içinden geçtiğimiz dönemde sınıf mücadelesinin seyrini, potansiyellerini ve kaçan fırsatları doğru biçimde kavramalıyız.
Son 20 yılda egemen sınıf içinde yaşanan çatışmalar, ülkenin AKP tarafından yağmalanmasına evrildi. İşçi ve köylülerin alınteri yağmalandı, kamu kaynakları yağmalandı, doğal kaynaklar yağmalandı, demokratik haklar şiddetle bastırıldı… Kürtler, kadınlar, LGBTİ’ler, Aleviler dışlandı; gençler ucuz emek cehenneminin neferleri olmaya zorlandı.
Bu büyük haksızlıklar toplumda muhalif enerjinin birikmesine yol açsa da bu enerji sosyalistler tarafından değerlendirilemedi. Oysa burjuva sistemi de tahrip etmeye başlayan Erdoğan rejimi karşısında burjuvazi, burjuva kurumlar ve partiler tamamen kifayetsiz kalmıştı. Sosyalistler AKP’ye karşı muhalefette bütün toplumun lideri olarak yükselebilirdi. Sınıf radikalizmine dayanan aktif ve güçlü bir çalışma, geniş emekçi kesimlerin sınıfsal tepkilerini ve bu arada demokratik hassasiyetleri arkasına alarak AKP’nin baskılarını püskürtüp ülkenin kaderini değiştirebilirdi. Ama sosyalist sola liderlik etme iddiasında olan kurumlar böyle bir yeteneği sergileyemedi, zira sınıf mücadelesi perspektifine bir hayli uzak olan bahsi geçen güçlerin radikal bir emek hareketine liderlik etmesi beklenemezdi.
Bir tarafta kimlik siyasetini baş strateji yapan HDP ve önderlik ettiği sol blok, uzun yıllardır Marksist sınıf perspektifini mahkum etmekle meşgul. Üstelik hakim ya da etkili oldukları sendikalarda bu çizgiyi tatbik ederek muazzam derecede geriletici roller oynadılar. Diğer yanda başını TKP’nin çektiği laiklik ve cumhuriyetin kazanımları odaklı bir muhalefet var. Kentli orta sınıfların kaygılarını ifade eden bu çizginin sınıfsal radikalizmin dünyasına bir hayli uzak olması tabiatları gereğidir. Diğer yandan TİP’in yakaladığı popülarite, sosyalistlere eğilimli canlı toplumsal dinamiklerin varlığını göstermesi anlamında umut verici olmuştur. Ne var ki TİP, seçim odaklı kitle partisi hüviyetiyle fiili mücadelede varlık gösterememiş, HDP-CHP arasında köprü olmaya soyunan ılımlı içeriğiyle devrimci roller üstlenmenin uzağına düşmüştür.
Sonuçta AKP karşıtı muhalefetin liderliği, pratikte, burjuva muhalefet bloğu Millet İttifakı’na terk edilmiştir. Millet İttifakı ve onun sözcülüğüne soyunanlar da fiili mücadeleyi sürekli kötüleyerek toplumsal dinamikleri seçim potasında kendi arkalarına yedeklemeyi başarmışlardır. Bu başarı CHP ve ortaklarının becerisinden çok sosyalist cenahtaki eksen kaybının neticesi olan cansızlık sayesinde mümkün olmuştur.
Maalesef, emekçilerin ve gençliğin tepkilerine fiili mücadelede önderlik ederek, toplumda devrimci bir kayışın oluşması imkanları değerlendirilemedi ve bu günlere geldik. Ekonomik krizin yıkıcı etkilerine, halk tabanındaki tepkilere ve sistemin zaaflarına rağmen sosyalistlerin önderlik ettiği güçlü bir emekçi cephesi açılamamıştır. Buradan çıkan sonuç Türkiye’de sosyalist solun kabuk değişimine ihtiyacı olduğudur. Bu dönüşümü gerçekleştirmek adına taze kuvvetlere sahip olan devrimci Marksistler ilerleyişlerini sürdürmelidir.
Bu yüzden de yaklaşan seçimlerde Partimizin çıkaracağı bağımsız milletvekili aday(lar)ının devrimci Marksist programı kitlelere ulaştırması ve yeni dinamik güçlerle saflarını büyütmesinin önemi büyüktür. Devrimciler, burjuva normalleşme programının lideri olan Millet İttifakı’nın peşine takılmayacağı gibi soldaki kimlikçi, parlamentarist ve ulusalcı adreslere de olduklarından fazla bir anlam yükleyerek kitlelerde yanılsamalara yol açmayacaktır.
Kitlelerdeki Erdoğan’dan kurtulma ruh halini elbette anlıyoruz. Nitekim Partimiz de Erdoğan karşıtı direnişte uzun yıllardır en ön saflarda mücadele vermiştir. Diğer taraftan partimiz Kılıçdaroğlu’na oy çağırarak olası bir Millet İttifakı hükümetinin mesuliyetini üzerine almayacaktır. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Babacan liderliğindeki bir ekonomi yönetimi, AKP’den devralınacak ekonomik enkazı kaldırmak adına en hızlı neoliberal saldırılara imza atmayacak mıdır? Her fırsatta yabancı sermayeyi cezbetmekten ve ortodoks iktisat politikalarından dem vuran Millet İttifakı emekçilere karşı burjuvazinin programından hareket etmektedir. Olası bir Millet İttifakı iktidarının yapacaklarına dair benzer içerikleri kolayca çoğaltabiliriz. Bu bağlamda Partimiz Erdoğan’a yarayacak bir tavır içerisinde olmayacaktır, ama cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na oy verme çağrısı da yapmayacaktır. Parlamento seçimlerinde ise partimizin bağımsız milletvekili adayı göstermediği bölgelerde salt Kürt halkının siyasal temsiliyeti adına Emek ve Özgürlük İttifakı desteklenebilir. Diğer taraftan bu EÖİ’ye dair hiçbir yanılsama anlamına gelmez, eleştirilerimiz ve farklarımız olduğu yerde durmaktadır. Nitekim Partimiz güçlenişini sürdürdükçe farklı seçim bölgelerinde de kendi emekçi adayları ile seçime girecek ve bu tarz kerhen oy kullanımlarını da geride bırakacaktır.
Şunu biliyoruz ki bu vahşi sömürü düzeni emekçilerin başına türlü belalar açmaya devam edecektir. AKP gitse de bu gerçek yerli yerinde duracaktır. Ne bu çürük düzen dikiş tutar ne de burjuva fraksiyonlar ve partileri toplumun temel sorunlarına çare olabilir. Ekonomik, siyasi ve toplumsal kriz sürekli bir karakter kazanarak toplumu bunaltmaya devam edecektir. Bu da bizler için çeşitli riskleri ve aynı zamanda sola doğru radikalleşme olasılıklarını gündeme getirecektir. Bu yüzden parlamenter yanılsamalara asla düşmeden sınıf mücadelesini yükseltmeli ve yeni dönemin her türlü koşullarına karşı daha güçlü olmalıyız.
Örgütlü olmadan, sınıf bilincini ve mücadelesini yükseltmeden bir geleceğimiz olmayacak. Tüm emekçileri ve gençliği partili olmaya ve sınıf mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz.
Partimiz önümüzdeki tarihsel kesitte de hangi şartlarda olursa olsun devrimci Marksizmin kızıl bayrağını yükseltmeye devam edecektir.
23 Mart 2023